NASIL GİDİLİR?
Ankara ve İstanbul yönünden gelenler için Akçakoca geniş ve rahat yollarla kolay ulaşım sağlanıyor. Güzergâh boyunca aşırı hıza uygun olmayan iniş ve çıkışlara rastlanıyor. Akçakoca Düzce'ye 37 km lik asfalt yol ile bağlı. Yemyeşil tepeler arasında geniş ve ferah bir güzergâh olan yolun turizm mevsiminde artan trafiğine yüklü kamyon trafiği de ilave olunca, rampaları çıkmakta zorlanan kamyonlar, kendilerini sollamak için bekleyen araçlarla arkalarında birikimlere neden oluyorlar. Özellikle rampalarda yeni şerit ilaveleri yapılması gerekiyor ve konuyla ilgili alt yapı çalışmaları hızla devam ediyor. Akçakoca'nın, kent girişini anımsatan yolu tatil merkezine yakışan güzellikte. Çevre yolu estetik ve kullanışlı, yayla yolları bile araçla kullanılabilir düzgünlükte, çevre ilçelere, mesire yerlerine asfalt yollarla bağlanıyor. Akçakoca sahil boyunca uzanan çınarların gölgesinde uzanan yürüyüş bandı, yaz aylarında araç trafiğine kapatılıp, rahat ve güvenli bir gezi alanı olarak kullanıma sunuluyor. Araç kullananlar yayla yollarında bulunan virajları kapalı dönmeye, pat pat araçlarına dikkat etmeliler. | |
|
Akcakoca_Sonbahar Akçakoca'nın her mevsimi çok güzeldir. Karadeniz'in genel özelliklerinden biri de yaz mevsiminin kısa sürmesidir
Batı Karadeniz Bölgesinin en batısında yer alan İlçemiz Düzce�ye bağlı ve 463 km² yüz ölçümüne sahiptir..Akçakoca, Ankara ve İstanbul gibi iki metropol şehrin ortasında yer almakta olup sadece 2,5 saat gibi kısa bir kara yolculuğundan sonra ulaşılır.
Akçakoca denizi ve kumsalları kadar bitki örtüsü bakımındanda bozulmamış ve ziyaretçi çeken önemli bir merkezdir, bölgedeki kayın, kestane, ıhlamur, çınar, meşe ağaçlarından oluşan bitki örtüsü tatilcilere doyumsuz bir seyir zevki verir.
Kestane ağaçlarıyla kaplı bölgemiz ormanlarında üretilen kestane balı, dünyada sayılı ballar sıralamasında üçüncü gelmektedir ve her derde deva olduğu bilinir.
Akçakoca�ya geldiğinizde mis gibi kokan dağ çileği reçelimizi mutlaka deneyin ve salı günleri kurulan köylü pazarımıza uğrayarak köylerimizde yetiştirilen bölgemize özgü sebze ve meyveleri tatmanızı tavsiye ederiz.
Yöremizin balık restoranlarında deniz mahsullerimizi tatma fırsatı ile yine alabalık restoranlarımızda doğayla baş başa olurken, yöremizin tavuk ve mantarlarından oluşan mönüleri ile yöresel yemeklerimizden olan Mancarlı Pide ve Melengüççeği tatlısını mutlaka sorunuz.
Bu şirin ilçemizde farklı etnik kökenler ve gelenek görenekle re rağmen halk birlik, beraberlik içinde yaşamaktadırlar. Bu yaşayış tarzı da kültür alışverişi ile güzel bir görünüm sergilemekte olup yöre halkının turizm olayına yatkınlığının ispatıdır. Yöre düğünlerinde farklı etnik kökenlere ait geleneksel giysiler ile Mızıka, akordion, kemençe, bağlama eşliğinde türküler söylenir ve çiftetelli, üç ayak, abhaz ve Çerkez oyunları oynanır. Ayrıca Akçakoca�mızda her yıl ödüllü geleneksel Balatlı Köyü Yağlı Güreşleri düzenlenir.
Fındık Akçakoca�nın her şeyidir, yaşam biçimidir. Fındıkla Akçakoca öyle özdeşleşmiştir ki şehrin sembolü; fındık kozası, festivali de fındık üzerinedir.Akçakoca, fındığının yanında Ankara�nın denize açılan en yakın penceresi olma özelliğiyle 1950�li yıllarda Türkiye�deki ilk turizm hareketlerine öncülük et miştir. Akdeniz ve Ege sahilleri turizmi tanımazken, Akçakoca Ankara�daki yabancı misyon şeflerinin göz bebeği tatil beldesi olmuş ve konaklama ihtiyacını karşılamak üzere halk evlerini gelen misafirlere pansiyon olarak açmış ve böylece ev pansiyonculuğu hızla gelişerek yaygınlaşmıştır. O tarihlerde Akçakoca�ya daha ziyade Ankara�dan gelindiğinden dolayı turist kelimesi karşılığı olarak �Ankaralı� tanımlaması yapılmıştır. Bugün dahi o tarihleri yaşayan insanlar ile karşılaşırsanız; onlar size hemen Ankara�lı mısınız diye soracaklardır. Sizin cevabınız evet olsun ki, onlar aslında size turist (misafir) misiniz diye sormak istemişlerdir!
Ev pansiyonculuğunun yanı sıra 70�li yıllarda Hippi akımının da etkisiyle kamping ve karavan turizmciliği artmış ve on binlerce yabancı turist ilçemizi ziyarette bulunmuşlardır. Bu sayede de Akçakoca�nın ünü Avrupa�ya kadar ulaşmıştır. Ancak Yugoslavya iç savaşının çıkmasıyla beraber karayolu ile ülkemize ulaşımın azalması ve Akdeniz, Ege bölgelerinin güneşlenme sürelerinin uzun olması sebebiyle turizm yatırımlarının ve teşviklerinin o bölgelere yapılması sonucunda 70�li yıllardan itibaren özellikle 80�li yıllarda Akçakoca Turizm alanında önemini yitirmiştir. Ancak kaybetmediği bir şeyi var ki temiz deniz, temiz doğa, dört mevsimi ve kültürlü turizm anlayışı ile Karadeniz�in huzurlu bir turizm merkezi olma özelliğini devam ettirmektedir.
Yaz ayları bunaltmayan, kış ayları ise dondurmayan iklimi, mavi bayraklı plajı, kilometrelerce uzanan kumsalları, yeşil ile mavinin kucaklaştığı mükemmel doğası ve temiz havası ile Akçakoca nefes alınan ve huzur duyulan bozulmamış ender bir doğa harikasıdır.
Akçakoca turizmini yalnızca güneş turizmiyle sınırlandırmamak gerekir. Dört mevsim ziyaret edilebilecek olan doğa harikası beldemizde hafta sonu turizmi, seminer, kongre ve toplantı turizmi de yapılmaktadır. Doğayı seven insanların arayıp da bulamadıkları doğa ile iç içe yürüyüş (trekking) parkurları ve ağaç çeşitliliğinin oldukça yüksek olduğu ormanları da vardır.
Av turizmini sevenler, pırıl pırıl akan derelerimizde alabalık, ormanlarımızda yaban domuzu avlayabilir ve denizimizde mevsimine göre kıyıdan veya balıkçı barınağından veyahut da sandalla açılarak olta balıkçığı yapabilirler.
Şehir içindeki sahil boyu uzanan sağlıklı yaşam için yürüyüş ve koşu yolları, şelaleleri, piknik ve mesire yerleri, sarkıt ve dikitlerin olduğu yeraltı mağarası gibi doğa harikaları, dünyaca ünlü romatizma hastalıklarına da iyi geldiği bilinen plajları, Ceneviz Kalesi, eski Türk ahşap evleri, tarihi hamamı gibi kültürel mirasları, türbeleri ve balıkçı köyleri,Türkiye�de başka bir yerde örneğini göremeyeceğiniz yıldız kubbeli Merkez Cami�si ile en güzel gün batımını (GURUP) seyredebileceğiniz ve romantizmi buram buram yaşayabileceğiniz tek adres Akçakoca�dır. Bölgemiz de günü birlik olarak ulaşabileceğiniz mesafelerde bulunan Konuralp antik şehri, tiyatrosu ve müzesi, Yedigöller, Abant Gölü, Kdz.Ereğli Cehennemağzı Mağaraları, yaylalar, Eftani kuş cenneti, Hasanlar Baraj Gölü Akçakoca�da konaklarken sizlerin ziyaretini beklemektedirler.Rafting, yelken yarışları,su sporları ve yılda bir kez düzenlenen Karadeniz Yat Rallisine ev sahipliği yapan balıkçı barınağımız yat turizmine de olanak sağlamakta olup, görülüyor ki Akçakoca alternatif turizm olanakları da sunabilen üstün özellikleri sahiptir. Akçakoca, Kültür ve Turizm Bakanlığı denetimindeki 4,3,2,1 yıldızlı otelleri ile Karadeniz�in nüfus oranına göre en büyük konaklama merkezi konumundadır. Gezilip görülebilecek yerleri, eğlence merkezleri, barları ve diskoları ile 1990�lı yılların başından başlayarak Akçakoca Belediye Başkanlığı�nın başlatmış olduğu tanıtım hareketleri ve özel sektörümüzün yatırımları sayesinde şimdilerde Karadeniz�in Bodrum�u diye anılmaktadır.
Akçakoca, turizme kalifiye eleman yetiştiren eğitim kurumları ile de övgüyü hak etmekte olup, bugün ilçemizde turizm eğitimi veren Otelcilik Meslek Lisesi, Meslek Y.O.turizm bölümu(ön lisans) ile 4 yıllık akademik (lisans) eğitim veren Abant İzzet Baysal Üniversitesi�ne bağlı Akçakoca Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Y.O.�na da sahiptir.
Bu anlatmakla bitiremediğimiz zengin folklorik özelliklere sahip kültürel mirası ve doğa harikası olan biricik İlçemiz Akçakoca�nın güzelliklerini paylaşmak üzere sizleri misafir edebilmek için sabırsızlanmaktayız. Ve diyoruz ki;
GELİN, GÖRÜN, YAŞAYIN, YAŞATALIM
Akcakoca_Sonbahar Akçakoca'nın her mevsimi çok güzeldir. Karadeniz'in genel özelliklerinden biri de yaz mevsiminin kısa sürmesidir
Merkez Camii ( central mosque)
Akcakoca merkez cami has very interesting architecture and it is different than the others with his special design
Akcakoca , located in the 83 km. north of Bolu is a lovely town on the Black Sea coast and is famous for its clean , beautiful beaches, extending both east and west , with a length of cilometers, with its good accommodations and with its traditional h ospitality of the typical Black Sea people. Akcakoca will certainly satisfy your desire to discover some unspoiled areas. There are also many camping and picnicking facilities around Akcakoca. The sandy beaches of Akcakoca provide a rare beauty of nature for nature-lovers and worshippers of swimming . You may go to the beaches in the environs of the town by municipal buses.
Akçakoca, the closest window of Central Anatolia opening to a sea is a very charming, touristic town of Bolu situated in Western Black Sea Region. Fishing, hazel-nut agriculture and tourism are the basic occupations of the local people. Akçakoca is the closest Black Sea to the metropols of Ankara and Istanbul. The region with its well preserved historical and naturalbeauties, with its unique architecture peculiar to this area, with hazel-nuts, fruits, strawberries and famous chest-nut honey, with its abundant variaty of fish available in every season, with its sea and curative beaches specially recommended for rackitis and finally with its traditional features and warm hospitability of local people, it offers an unforgetable vacation, both recration and entertainment together for every budget.
Akçakoca’s known history well goes back to 1112 B.C. and its been known as Diapolis, Akçaşar, Akçaşehir and finally at 1934 Akçakoca after the name of Akçakoca Bey who was the conqueror of the region.
Akçakoca invite everybody to discover the richest green, the deepest blue, the most unique, the warmest welcome, the lowest prices and the closest Black Sea of Akçakoca. In Akçakoca there is absolutely a corner which will satisfying please every possible liking.
In 1997 Akçakoca recieved together with Genoese Castle Beach the International Blue Flag Reward given by Foundation for Environmental Education in Turkey among all over European beaches and marinas. Thus fulfilling 26 criterias of standarts Akçakoca once more proved its environmnetal cleanness not to only Turkey but to the whole World.
Being very suitable for water sports and yatching in 1997 Akçakoca was the host of Yeşil Tour ( Green Tour) organization thus starting the yatching tourism of Black Sea.
The every possible hue of green , the natural water falls, Genoese Castle, numerous picnic areas. The Pebble Cave and with their untouched beauties the 43 villages of the region are awaiting for the tourism investors to come by and create vacational sites within those wonderful natural surrondings.
The International Hazel-nut and Tourism Festival which takes place every year in the third week of July is ready to entertain those who are seeking, something very special and unique to experience.
Akçakoca Düzce ilimize bağlıdır ve yüz ölçümü 463 kilometrekare dir.Akçakoca Karadeniz kıyı şeridinde 35km uzunluğunda, geniş ve uzun kumsalları ile doğal bir plaj halindedir.
Akçakoca özellikle 1950 li yıllardan sonra Türkiye turizminde önemli merkezlerden biri haline gelmiştir, Akçakoca nın büyük kentlerden ulaşım kolaylığı, doğal güzellikleri, uzun ve tertemiz kumsalları ile halen turizmde önemli bir yerdir.
Akçakoca denizi ve kumsalları kadar bitki örtüsü bakımındanda bozulmamış ve ziyaretçi çeken önemli bir merkezdir, bölgedeki kayın, kestane, ıhlamur, çınar, meşe ağaçlarından oluşan bitki örtüsü tatilcilere doyumsuz bir seyir zevki verir.
Akçakoca tarihi dokusu bakımındanda son derece önemli merkezlerimizden biridir, Akçakocanın tarihi bakımından kesin bilgi ve belgeler bulunmamasına rağmen bölgede yapılan kazılarda Akçakoca nın M.Ö. 1220 yıllarına kadar kalıntılar bulunmaktadır. Roma ve Bizans dönemlerinde ise Akçakoca nın adı Diapolis olarak geçmektedir.
About VirtualTourist
VirtualTourist provides advice and recommendations from real travelers like you.
Advice on Hotels, Things to Do, Local Customs, Restaurants, from a unique insider's perspective - advice on over 58,000 destinations from over 1 million members worldwide.Akcakoca_Sonbahar Akçakoca'nın her mevsimi çok güzeldir. Karadeniz'in genel özelliklerinden biri de yaz mevsiminin kısa sürmesidir
YORE TARIHI VE DOGAL GUZELLIKLERINE ALABILDIGINE SAHIP CIKMIS, SICAK MISAFIRPERVERLIGI, HER MEVSIM BULUNAN TATLISU VE DENIZBALIGI, FINDIGI, MEYVASI, DAGCILEGI, MESHUR KESTANE BALI, OZELLIKLE KEMIK HASTALIKLARINA IYI GELEN SIFALI KUMSALLARI, KAYNAK SULARI, DENIZI VE FOLKLORIK OZELLIKLERIYLE, HER BUTCEYE UYGUN BIR DINLENCE VE EGLENCEYI BIRLIKTE SUNAR
EN YESIL, EN MAVI, EN FARKLI, EN LEZZETLI, EN UCUZ, EN KESFEDILMEMIS, EN YAKIN KARADENIZ`DE EN SICAK MISAFIR EDILMENIZ ICIN HEPINIZI AKCAKOCA`YI KESFETMEYE DAVET EDIYORUZ.
NE YENİR?
Hamsi Balık Lokantası
Akçakoca restoran ve lokantaları genellikle balıkçı barınağı çevresinde yer alıp, deniz manzaralı mekânlarında hizmet veriyorlar.
Bunlardan birisi de barınağın arkasında yer alan Ali Çubukçunun Hamsi Balık Lokantası. Yeni açılan içkisiz mekâna gelenler, kayalık sahil üstünde yemeklerini yerken bir yandan da etrafa dağılan gerçek deniz ve yoğun yosun kokusunu teneffüs ediyorlar. Kuvvetli dalgalar sonrası deniz dibinden kopan yosunlar kıyıda birikiyor, yoğun yosun kokusu iki üç gün boyunca kendini hissettiriyor. İlginç olan ise sipariş edilen balıklarda ve restoranda balık kokusuna rastlanmıyor! İşletmeci Ali Çubukçu, Türkiye'de sadece kendilerinin kullandığı ve kilosu 47 milyon TL den satılan has fındık yağında balık kızarttıklarını, her sipariş sonrası yağın dökülerek yenilendiğini belirtiyor. Altın sarısı rengine bürünüp yağ çekmeyen balıkların hafif olduğu, tabakta yağ izi bırakmadığı, tava şekline göre dizilip, börek gibi sunulduğu görülüyor. Yöre balıklarından olan mezgit, çinakop, barbunya, istavrit gibi çeşitler oldukça ekonomik olarak fiyatlanıyor. Balık ve çeşitli otlarla yapılmış salatalar sonrası Hamsi Balık Lokantasının ünlü helvası tadılıyor. Küp biçiminde kesilmiş ağır olmayan, yedikçe daha çok yeme arzusu uyandıran, fındıklı helva'dan arzu edenler, plastik ambalajlarda satılan paketlerden de satın alabiliyorlar.
Hamsi Balık Lokantası
Balıkçı Barınağı Yanı
Tel: 0(380) 611 88 66
0(380) 611 82 91
Kamelya Restoran
Akçakoca'nın en güzel manzarasına sahip restoranlardan biri olan Kamelya, manzarası bir yana temiz, hızlı servisi, konuklarla ilgili personeli, gün batımının doyumsuz güzelliğinin seyredildiği geniş pencereleri bir de ses efektleri ile unutulmaz türden yemek yeme imkânı sunuyor. Şimdi diyebilirsiniz ki yemek, servis tamam da ses neyin nesi? Restoran konum olarak denizin kıyısında ve 10- 15 metre yüksekte, sahilde kayalar dar bir kumsal, bir de beyaz çakıllı kıyı bandı var. Siz yemek yerken dalgalar bir kıyıya vurup bir geri çekiliyor, beraberlerinde çakılları da, bir getirip bir götürüyor. Kısa süre sonra (Yani içine su katınca beyazlaşan içeceklerden bir iki duble içince) belki alışıp duymuyorsunuz ama, dalgacıkların çakıl taşlarıyla flörtünden doğan gizemli sesler, bir tür terapi gibi geliyor. Başka ses, müzik bile duymak istemiyorsunuz. Hoş bir taş şıkırtısı, dalga seslerine karışıp, masa arkadaşlarınızla beraber anı olarak hafızanızda iz bırakıyor. Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya çok gerilerde görünmez fon olurken, ufuk hattında güneş kızardıkça kızarıyor, yeri göğü boyuyor, eriyerek denize batıyor. Ortaya çıkan esrarengiz bir renk gökyüzünü kaplıyor, herkes bu şöleni seyrediyor, dalgakıran üzerinde en uç noktadan güneşi uğurlayanlar, geri yürüyüşe geçiyorlar.
Sofranıza klasik mezeler tepsi içinde geliyor, beğendiklerinizi bıraktırıyorsunuz. Beyaz peynir, domates, kavun, karpuz, şakşuka, Rus salatası, haydari, acılı ezme, mücver vs. Ara sıcak, soslu midye tava leziz, dinç yapraklı mevsim salatası iştah kabartıcı. Izgara et çeşitleri veya levrek, çipura gibi çiftlik balıkları ya da yöresel balıklar. Nedir onlar? Lüfer, çinakop, barbunya, istavrit, hamsi ızgara kıvamında pişirilmiş şekliyle sofranızda. Unutmadan, bir de masaya gelen mısır ekmeği var, kurabiye görünümlü, katıksız yenecek ve yazılacak kadar lezzetli. Yemek bitiminde bu defa Melengüce tatlısı karşınızda. Yöresel özellik taşıyan, Türklere ait, yufkadan yapılmış bu tatlı çeşidi içinde kaymak, ceviz içi, süt, buğday unu bulunuyor. Malzeme bir güzel yoğrulup, yağın içinde kavruluyor, üzerine şerbet dökülüyor. Etrafına mevsim meyveleri diziliyor, dahası bir kadeh içinde dondurma ile takviyeli biçimde servis ediliyor. Naneli likör ve de kahve ile yemeğe, cüzdanınız yorulmadan noktayı koyuyor ve Akçakoca sahilinde yenen bu akşam yemeği sonrasında bir aşağı, bir yukarı uyku öncesi hazım yürüyüşüne çıkabiliyorsunuz!
Akbey, Barınak, Canlı Alabalık, Çapa, Yeni Liman yörede ki diğer alternatiflerden bazıları.
Akçakoca sahilinde fark edilen bir başka tipik özellik ise köylerde sıkça görülen, yöresel mısır koçanlarını depolamada kullanılan ahşap barakalardan örnek alınarak yapılmış kafeler. Çevresi güneş şemsiyeleri ile renklendirilip hoş bir mekân da çay içme imkânı sunan mısır deposu görünümlü kafeler, Akçakoca'yı diğer tatil merkezlerinden ayıran özellik taşıyor. Birçoğunda Mancarlı Pide yiyebiliyorsunuz. Kullanılan malzeme, bir tür ıspanak gibi yapraklı olan sebze çeşidi pul biber, soğan ile kavrularak hamur içine konuyor, katlanıp kızartılıyor. (Gözleme gibi).
Çoğunlukla restoranlar, sipariş edilen yemekler hazırlanana kadar sofraya tereyağı, bal, mısır ekmeği servisi yapıyorlar.
Düzce ve diğer çevre ilçelerde olduğu gibi Akçakoca da dağ çileğinin lezzeti ve reçel yapımı halinde çevreye yayılan müthiş çilek kokusu ile ünlü. Düzce'den Akçakoca'ya gelirken yanından dolum tesisleri yanından geçilen Kabalak Suyu hafifliği, içimi ile beğenilen sulardan sayılıyor. Kirazlar hediye götürecek kadar albenili görünüyorlar.
Düzce ve çevresinde olduğu gibi Akçakoca da da Lazlar, Abazalar, Çerkezler, Hemşinler, Gürcüler gibi toplumlar bir arada yaşıyor. Hepsinin kendilerine has yöresel özellik taşıyan Çerkez tavuğu, Laz böreği, Mamusa, Lahana çorbası, gibi yemek türleri bulunuyor. Ortak yemeklerinde ise hamsi ve lahana çorbası başta geliyor.
Kara Lahana çorbası
Karalâhanalar ince ince doğranıp suya atılarak haşlanıyor. Bu sırada mısır unu dökülüp top top olmaması için sürekli karıştırılır. Bu karışım içine bir kaşık tereyağı veya kuyruk yağı ilave edilir. 6-8 saat öncesinden suda bekletilmiş barbunya fasulyesi ve sütlü mısır tanesi bir miktar eklenerek kaynatılır, içine acı biber turşusu kıyılıp iştahla kaşıklanır.
Şifalı Su!
Su içip şifa bulunur mu? Akçakoca'da bulunuyor. İlçeye Düzce'den gelirken 17. km de ki rampada günün her saatinde bir kalabalık göze çarpıyor. Yol kenarında kurulmuş bir tesisin önünde ki bir depodan tevzi edilen altı musluktan su akıyor, bu sulardan içebilmek için istisnasız tüm araçlar mola veriyor, içebildikleri kadar içenler beraberlerinde getirdikleri veya oradan satın aldıkları su bidonlarını dolduruyorlar. Su şöhretini şifalı olarak yapmış, mola yeri şifalı su olarak tanınıyor, otobüs sürücüleri burada su molası vermezler ise isyan çıkıyor, bidonlar, pet şişeler dolana dek bekleniyor. Bir bakıyorsunuz tırlar yanaşıyor, bir bakıyorsunuz, yüklü kamyonlar, 4x4 araçlar, motosikletler, hafta sonu izdiham yaşanıyor! Bir bardak su içip notumu vereyim diye cam bardak elimde geldim çeşme başına bidonlar şırıl şırıl doluyor. Sabırsızlanıyorum ama çeşme başında su yüzünden kavga bile çıktığını duyduğum için sıramı bekliyorum, bidonun biri dolacak arada bardağımı uzatacağım çeşmeye. Bardak doldu önce rengine, sonra berraklığına baktım kusursuzdu. Sıcak elimle kavradığım bardağı soğutan suyun ısısını önce elimle sonrada içerken hissetim. Sert değildi, yudumlama sırasında yutkunma zorluğu yaşatmıyordu. Yumuşak suyun vardı bir hikmeti. Bunca bekleyen boşuna değildi. Hazmettiriyor, şişirmiyor, iştah açıyor, acıktırıyor, devamlı kullanıldığında böbrekte eğer varsa taş, kum döküyor, su için söylenenler arasındaydı. Yıllardır yaptığım gezilerde Türkiye'nin her yerinde bilindik bilinmedik pınarların binlercesinden su içmiştim, farkı fark edebiliyordum. Şifalı suyun içimi de bu suyla demlenen çayı da iyiydi. İşletmeci Nevzat Cingirt, şifalı suyun kireç oranının sıfır olduğunu bebekler, gelişmekte olan küçük çocuklar için makbul sayılmasa da yetişkinlerin bu suya bayıldıklarını söylüyor. İl sağlık Müdürlüğü tarafından 15 günlük periyodik bakımlarla tahlil yapıldığı, suyun sadece Düzce depreminde tedbir olarak 3 gün kapatıldığını, herhangi bir karışım, sızıntı olmadığı görülünce kullanıma tekrar açıldığını belirtiyor. Su hiç havayla temas etmeden, membasından itibaren gün yüzü görmeden, kapalı olarak geliyor, yaz, kış aynı ısıyı koruyor, bu nedenle hava almadığı için bakteri bulunmuyor.
Çeşme yanında yöresel ürünler bulunan satış reyonu yer alıyor. Dağ çileği ve böğürtlen reçeli, dut pekmezi, köy yumurtası, kestane balı, köy peynirleri, Abaza, keçi, isli, makarna üzerine garnitür olarak rendelenip dökülen keş peyniri, yerli kiraz, yerli armut, yerli erik, üzerinde lambri kaplı bir lokanta, arkasında değişken ve tertemiz bir hava akımına sahip piknik alanı yer alıyor. Buzdolabından görerek seçtiğiniz etleri kiloyla alıyor, çimler üzerine kurulmuş özel kamelyalarda mangalda pişirip bir güzel yiyorsunuz. Et yerine canlı alabalık havuzundan seçim yapmak da olası. Bahçenin içinde dekoratif görünümlü su değirmeni bulunuyor, çarkı döndükçe su sesiyle dinleniyorsunuz. Yemek için vakti olmayanlar, ince belli bardaklarla şifalı suyla yapılmış tavşankanı çayları yudumluyor. Hediyelik eşya tezgâhından sepetler, bahçe heykelleri, kiremit, toprak güveçler, beşik, tahta kaşık, oklava, sini, sofra, merdane gibi ağaç ürünler alıyorlar. Tesisin fırınında köy ekmeği de gözler önünde yapılıyor.
Şifalı Su tesisleri yıl boyunca açık, 24 saat aralıksız hizmet veriyor.
Ali Baba'nın Yeri
Karaburun'da hizmet veren mütevazı lokantalarından biri de "Ali Baba"
Lokanta kendi usulünce taş balık yapıyor, taş balık dedikleri yöresel kaya balığı. Ali Baba balıkları temizleyip tuzlu suda bir saat kadar bekletiyor. Nedeni ise Karadeniz'in tuz oranı düşük deniz suyu. Takviye edilmiş tuzlu suda bekleyen balıkların eti tuzu çekerse daha lezzet kazanıyor. Pişirim sırasında zeytinyağlı tavada bir yüzü kızaran mısır ununa bulanmış balıkların diğer yüzünü çevirdikten hemen sonra tavaya domates ve yeşilbiber koyuyor ve kızartma işlemi bitince balıklar tavada bulunan aynı domates ve biberlerle beraber servis ediliyor. (Laf aramızda fena da olmuyor). Aynı usulle çinakop, istavrit, lüfer, kefal, kalkan da yapıyor.
Pide çeşitleri, kuru fasulye pilav ile kamcıları memnun etmeye yetiyor. Doyurucu miktarda iki porsiyon taş balık, bir karışık salata, su, ekmek hepsi 15 milyon TL! Ali Baba'nın Yeri
Tel: 0 (380) 628 62 37
Ankara'nın, İstanbul'un ön bahçesi konumunda ki Akçakoca turizm alanında ilk fark edilen tatil yörelerinden biri olarak çeşitli konaklama alternatifleri sunuyor.
Tezel Kamping
Karaburun Melenağzı sahili üzerinde çeşitli tesis ve kamp alanları bulunuyor. Genellikle orta yaşlı, sakinliği seven fazla sıcaktan hoşlanmayanların tercih ettiği kıyılar ekonomik fiyatlarla konaklama yapabiliyorlar. Kamp yapmak isteyenler çadır yeri olarak 5 milyon ödüyorlar, ev pansiyonlarda üç kişilik yer için 15-40 arası fiyat ödeniyor. Tüm plajlar ücretsiz kullanılıyor.
Akçakoca Meydanı saat kulesi çevresinde kullanılan dinlenme amaçlı, araba tekerlekli banklar şirin görünümleri ile göz okşuyor. .
GEZİYORUM
Orta Anadolu'nun denize en yakın açılan kapısı...
Düzce'nin deniz kıyısı, Ankaralıların yıllar önce ki ilk tatil keşif yeri, Karadeniz'in doğal yapısı ile ilgi çeken şirin ilçesi
Denizi, kumu, gün batımı, sivil mimari örneği yapıları, dağ çileği, fındıkları ile hafızalarda iz bırakan Akçakoca, kilometrelerce uzanan plajları, yemyeşil bitki dokusu, tarihi kalesi, mağaraları, şelaleleri, yaylaları, güler yüzlü insanları, yöresel ağız tatları ile hayranlık uyandırıyor.
1950-55 yıllarında tatil merkezi olma özelliğini öne çıkarmaya başlayan ilçeye güzel bir yol ile giriyorsunuz.
İlçe merkezinde sizi, eşine benzerine rastlanmayacak mimaride modern bir cami karşılıyor. Görkemli yapı çevresi alışveriş merkezi olarak ilçenin odak noktası olurken çevre düzenlemesi, yeşil saha ve park alanları dikkat çekiyor. Son yıllarda yapılmış olan saat kulesi ve onu aynı meydanda oturup rahatça seyretme dinlenme imkânı sunan araba tekerlekli estetik banklar göz okşuyor. Meydandan sahil boyunca ilerliyor, kâh kağnı arabası tekerlekli banklarda oturup balıkçı barınağını seyrediyor, kâh dalgakıran üzerinde gezinti, yürüyüşlerine çıkarak Merkez Camii siluetli Akçakoca'yı bir de denizden seyredebiliyorsunuz. Sahil boyunca dikkat çeken bir başka özellik ise köylerde mısır koçanlarını saklamak, depolamak için yapılmış ahşap kulübelerin çeşitli örnekleri kafe olarak kullanılıyor olması. Etrafına açılan renk ahenk güneşlikler altında Karadeniz'in sahil kesimini zevkle seyredip, serinleticilerini veya çaylarını yudumlayanlar farklı bir yörede olduklarını hissediyorlar. Akçakoca'nın sahil boyunca uzanıp, kaliteli hizmet veren restoran ve mola yerlerinin bulunduğu, asırlık çınarların sıralandığı gölgeli cadde yazın turist yoğunluğunun artması nedeniyle araç trafiğine kapatılıp gezinti ve yürüyüş alanı olarak değerlendiriliyor. İlçede Osmangazi, Konuralp Bey, Akçakoca Bey, heykelleri dışında çeşitli simgesel anıtlar, çiçek havuzları ve kent mobilyaları görülüyor. Testilerden yapılmış bir kompleks, çiçekler arasında çeşitli aslan, tavşan gibi hayvan figürleri, fındık heykelleri, köylerde, kırsal alanlarda kullanılan çeşitli tarım araçları, arabalar, balkon tırabzanları, süslü köprücükler dikkat çekiyor. Bir zamanlar kumsal olup yapılan düzenleme ile kıyısına set çekilen, iskele yapılan balıkçı barınağı ise Karadeniz balıkçılarının canlı renklere olan düşkünlüğünü yansıtırcasına liman içini renklendiriyor. Gün boyu barınağa giriş çıkış yapan tekneler, ağlarını, onaran balıkçılar, Akçakoca'nın fotoğrafları çekmeye, tablosunu yapmaya özendiriyor. Sabahın erken saatlerinde güne başlayan Akçakoca'da sahi l bankalarından birine oturup limanı seyre koyulduğunuz zaman balıkçılar, tekne reisleri hatta tüm liman içinde çalışanların büyük bir dayanışma içinde yardımsever olduğunu görüyorsunuz. Eğer o gün denize bir tekne inecekse veya karaya çıkarılacaksa her kez elinde ki işi bırakıp yardıma koşuyor. Adeta tek vücut olan barınak halkı yaptığı küçük bir toplantıyla iş bölümü yapıp başlıyorlar tekneyi kaydıracakları ağaç gövdelerini getirmeye, tekne altına dizilen yuvarlak gövdeli keresteler bir güzel yağlanıyor, tekne her iki yanından kalın halatlar sıkıca bağlanıyor, o halatlar çarklı makineye kilitleniyor. Tekneyi dik tutan, besleme görevli mertekler çekiliyor ve başlıyorlar tek komutla yüklenmeye. Tekne büyük, daha çok güç, el istiyor, düğümler zorlanıyor, burundan kalaslarla kaldıraç yapılıyor. Karadeniz insanının azmi, imanı karşısında daha fazla diretemeyen tekne, itiş kakış ve güç gösterisi arasında sulara kavuşuyor. Tabii bu kavuşma sırasında komutlar, sesler, espriler birbirine karışıyor. "boş koy, haydaaa, bırak gelsin, hoooppp, ip çözilıy, ip çözilıyyy!… Sahile açılan tüm sokaklar, açık hava kahveleri, butikler, hediyelik eşya dükkânları ile huzurlu bir çarşı görünümü sergilerken biz Akçakoca merkezinden ayrılıyor ve Batıya doğru 3 km yol alarak tarihi kaleye uzanıyoruz.
Tarihi Ceneviz Kalesi
Kalenin Batısı ve Doğusunda bulunan plajlar ve kale etrafında bulunan çay bahçesi sayesinde kale hiç yalnızlık çekmiyor. Konumu itibariyle yıl boyunca ziyaretçi akınına uğrayan kale moloz taşlarla bir burun üzerine inşa edilmiş. Kesin kanıt olmamakla beraber Cenevizliler tarafından yapıldığı söylenen kale günümüzde mesire yeri olarak kullanılıyor. Gerçekte Selçuklulardan kalma olan, Osmanlılar tarafından onarılmış, Cenevizlilere karşı kullanılmış diyenlerde bulunuyor. Giriş kapısı yanında bir kulesi olup, deniz tarafı duvarları yıkılmış olan kale içinde bir su sarnıcı yer alıyor. Çevresinde bulunan ağaçların her yıl biraz daha uzaması sonucu pek fazla görünen kısmı kalmayan kalenin içi ise, denizi, plajları tepeden görebilen bir tür seyir terası konumuna sahip. Çeşitli kademelere yerleştirilmiş olan masalara küçük patikalarla ulaşılıyor. Yaz aylarının sıcağında serin hava ile denizden gelen esintiyle, karayel rüzgârlarıyla serinleyip piknik yapabiliyorsunuz. Kale girişinde alkollü içki satışının yasak olduğunu belirten uyarı levhası da bulunuyor! Kalenin eteğinde yer alan geniş otopark alanına araçlarını park eden ziyaretçi ve piknikçiler gün boyu huzur içinde kale atmosferini yaşayabiliyorlar.
Kalenin sağı ve solunda iki küçük koy ve kumsallı plajlar yer alıyor. "Yalıyarlar" olarak isimlendirilen plaj, baklava misali kat kat dizilmiş kaya oluşumu ile dikkat çekiyor. Kıyı boyunca yer alan mağaralar barındırması nedeniyle fok kayaları olarak da adlandırılıyor. Diğer plaj ise daha uzun kumsalı, sahile gelenlerin ihtiyaçlarını karşılayacak üniteleri ile rağbet görüyor. 30 km lik kıyı bandına sahip Akçakoca da Martı, Tersane, Bulaklı, Köy Hizmetleri, Değirmenağzı, Çınaraltı ve Çuhallı Çarşı plajları ilçe merkezi içinde oluşları nedeniyle daha fazla konuk ağırlarken, sakin yer arayanların tercihi ise Çayağzı, Kumpınar, Akaya Köyü, Edilli Ağzı Plajı, Melenağzı Köyü Plajı, Karaburun Köyü ve Plajları oluyor.
Sivil Mimari
Akçakoca merkezinden ve hastane arkasında bulunan rampadan yukarı çıkarak bu defa Yukarı Yeni Mahalleyi geziyoruz.
Çoğunluğu iki katlı olan evlerde belirgin özellik sıvasız cepheler oluyor. Ahşap karkaslar arasına kırmızı tuğla kullanımıyla duvarları örülen evler, sokak çıkmaları, ahşap cumbaları, bahçe içi konumları ve yerleşimleri ile beğeni toplarken aklınızı çeliyor. Öncelikle kafanızda daha tabloyu görür görmez bir beyin fırtınası başlıyor. Buranın Safranbolu'dan, Beypazarı'ndan, Mudurnu'dan, Taraklı'dan eksiği yok fazlası var demeye başlıyorsunuz, sonra her gördüğünüz ev başka projeler üretmenize neden olacak güzellikler sergiliyor. Bir defa kale içi evleri gibi içi içe yapılmamışlar, sonra hepsi bahçeli ve içinde yaşayanların bakımı ve zevk sahibi oluşları nedeniyle çiçekleri coşmuş. Belli ki evleri saran asmalar, bahçelerden fışkıran orkideler, zambaklar, güller ve ismini bilmediğim tüm çiçekler burada bulunmaktan memnun ve mutlu. Ahşap kapıları, el dokuma perdeleri, köyün temiz havası, kokusu, sessizliği ve huzurlu oluşu, sakinlerin misafirperver ve yakın davranışları. Ah şurada birkaç ev butik otel olsa, şu bahçede oturup ağaç altında bir köy kahvaltısı yapsam, kitabımı okusam, ne deniz ararım, ne kent hayatı dedirtiyor. Her turist gibi makinenizi boynunuza takıp başlıyorsunuz ara sokaklara dolaşmaya. İçinizde yıllardır burada yaşamış gibi bir kanıksama başlıyor. Bazen bir kapı tokmağı, bazen çatı katına saklanmış minicik bir oda, bazen güler yüzlü bir çocuk film sarfiyatınızı artırıyor. Dallarında kırmızı küpe gibi sallanan meyveleriyle kiraz ağaçlarını, yerlere dökülen ballı dutları ve birçoğu meçhul akıbetini bekleyen terk edilmiş evleri gördükçe birbiri ardına ahh çekiyorsunuz. Denizden, uzak tatil yapılabileceğine kendinizi inandırıyorsunuz. Yapılacak tek şey bir yerden başlamak, önce bir tane örnek yapılsa sonra arkası mutlaka gelecek bu mutluluk yayılacaktır düşüncesiyle, aklınızı, gönlünüzü Yukarı Yeni Mahallede bıraka bıraka ayrılıyorsunuz. Buraya mutlaka tekrar geleceğim, sevdiğim birini getirip ona da göstereceğim demek geliyor içinizden. Akçakoca bittimi derseniz tabi ki hayır. Şimdi Biraz daha çapı genişletiyor bir başka mesire alanı olup içinden bir dere geçen anıtlaşmış çınar ağaçlarının etrafı şemsiye gibi kapattığı, neredeyse güneşli bir alanın kalmadığı Evliya Cami Mesire Yeri'ne. Mesire alanı içinde dere kenarına konmuş bir değirmen paleti suyun hızıyla dönüyor. Dere üstünde bir köprü, piknik masaları ahşap terasları olan bir kır lokantası, oyun bahçesi, salıncaklar falan filan. Mesire alanının uzak köşesinde eski çağlarda darphane olarak kullanılmış bir yapının kemerli odaları kalıntıları yer alırken, bir başka uç köşede son yıllarda yapılmış beton bir cami yer alıyor. Caminin tam arkasında ise "Eskici Secaaddin Türbesi" bulunuyor. Türbenin her iki başında bulunan işli mezar taşları arasında uzun iki uzun ağaç gövdeleri boyunca gökyüzüne yükseliyor. Mesire yerinin dini bölümü nedeniyle ziyaretcileri de ortama uyum gösteriyorlar.
Yeşille mavinin içi içe geçtiği Akçakoca sahilleri genellikle aşırı sıcaktan bunalanları ağırlarken, ilçede çeşitli aktivitelere katılma, gezilip görülmeye değer, birçok güzellik bulunuyor. İsteyenler orman içinde doğa yürüyüşleri yapabiliyor veya mağaraları görebiliyor.
Karaburun Köyü
Gözün alabildiğince uzanan geniş, bakir kumsallı plajlar, gerisinde kamp alanları, ekonomik fiyatlı kır lokantaları, gölgeli piknik alanları ilk dikkat çeken özellik olarak görünüyor. Bir zamanlar başta Alman turistler olmak üzere karavan ve çadır turizmin en gözde tatil yerlerinden biri olan Karaburun, günümüzde daha ziyade yerli turistlere hizmet veriyor. Köy meydanına gelince ortama çok çabuk alışıyor, her yeri bir çırpıda görebiliyorsunuz. Uzun boylu ağaçlar altında ki minik parkta dinlenme molası verirken, her iki yana uzanan kumsal denize girenleri ağırlıyor. Açıklarda insana dost yunus balıkları sırt yüzgeçlerini göstererek çeşitli oyunlar yaparken ilgi odağı olup, sahillerin güvenli olduğu konusunda mesaj veriyorlar. Kıyıdan itibaren 100 metre boyunca sığ olan deniz, dalga olsa bile yüzenleri olumsuz etkilemiyor. Geniş alanda kamp yerleri, diskotek, bar, çay bahçesi, iki içkili, bir içkisiz lokanta, gelişmiş olan ev pansiyonları ihtiyaçları karşılamaya yetiyor. Mayıs ayında başlayan mevsim Kasım ayına dek tatil izni veriyor. Karaburun sahilinde denize paralel devam ettiğimiz yolun sonunda Melenağzı Köyü ile karşılaşıyoruz. B.Melen Çayının denize kavuştuğu bu bölgede, balıkçı tekneleri canlı renkleriyle, toprak renkli çaya renk katıp süslüyorlar. Dokuz Değirmen köyünden başlayan rafting katılımcılarının bitiş noktası olan Melenağzı mevkiinde bulunan köprü, çayın her iki yanını ve çevreyi seyir için imkan verirken, piknik yapmaya elverişli alanlar, pansiyon ve bahçeler göz okşuyor. Yöre halkı fındıkçılıkla uğraşıyor ve balıkçılıkla geçinenler uygun yerlere bıraktıkları ağlara az da olsa kefal balıkları doluyor.
Yaylalar, Şelaleler, Mağaralar, Köyler ve Sürprizler
Coğrafi konumuna bakarsak Akçakoca kıyı bandının 15 km gerisinde Güney'de ki dağlık sahaya doğru yükselen bir platoya yerleşmiş olduğunu görüyoruz. Kaplandede, Orhan dağlarına doğru yükselen arazi yapısı Doğu'da Kızıltepe vadisinde 1486 metreye kadar ulaşıyor. Doğanın bonkör davrandığı yeşil orman denizi içinde yükselen tepelere doğru, Akçakoca bünyesinde saklı güzellikleri keşfe çıkıyoruz. Yolumuz üzerinde bulunan Paşalar Köyü, Erdilli köyü ve diğer köylerdeki yaşanası güzellikteki evlerden ev beğeneceğiz, foto safari yapacağız.
Aktaş Şelalesi
Melenağzı dönüşü Melen Çayı paralelinde ilerleyip önce Uğurlu Köyüne, tipik evler, mısır saklanan bagenler arasından bir Abaza köyü olan Esma Hanım Köyüne ulaşıyoruz. Köy meydanında Melen Çayının bir kolu ile beslenen asırlık, gösterişli, şık bir çınar ağacı yer alıyor. Diğer evlerden farklı olarak ön taraflarında geniş bahçe bırakılmış olan estetik Abaza köy evleri dikkat çekiyor. Oldukça yüksek bir tepede yer alan Hemşin'den Melenin denize dökülüşünü seyredip yola devam ettiğimizde Aktaş Köyüne varılıyor. Araçtan inip bu defa Aktaş Şelalesinin dökülüşünü izlemek üzere orman içine inen patikadan yürüyüş başlıyor. Yol boyunca kaldirik ve kabalak bitkisiyle kaplı nem oranı yüksek orman yolunda üç küçük köprü geçilerek dere paralelinde ilerlerken kireç taşı gözenekli yapısıyla minik bir mağara, yosun tutmuş kayalar, yüksek dallarından sarkan sarmaşıklarıyla anıt ağaçlar, su sesine karışan görünmeyen orman kuşlarının korosu, balta girmemiş Amazon Ormanlarında olduğunuz hissi uyandırıyor. Şelalenin dökülüş yerine ulaştığınız anda 40-50 metrelik kambur bir kaya üzerinden gelen şelale suyu, dere olup yoluna devam edişini görüyorsunuz. Düz ve yüksek duvar görünümlü, doğal kayalardan oluşan çevreniz bitkilerle kaplı gökyüzünü görmenize çok küçük bir pencere bırakıyor. Şelalenin ışık aldığı saatlerin 11.00, 15.00 arası olduğunu anlıyor, kestane, meşe, kayın, ardıç ağaçları, eğrelti otu, karayemiş, orman gülleri eşliğinde dönüşe geçiyorsunuz. Enerjinizi ekonomik kullandıysanız indiğiniz zorlu yokuştan tırmanıyor, soluğu girişte bulunan çay ocaklı barakada alıyorsunuz. Çay bahçesi olarak hizmet veren kulübede tost benzeri yiyecekler, köy kahvaltı çeşitleri, Robinson hayatı yaşamak isteyenler için kamp sahası da bulunuyor. Medeniyetten uzak kalacak olanlar için, pat pat aracıyla kamp sahasına çıkmak isteyenler Rasim Aydın'ı 0535 789 03 54 no lu telefondan arıyorlar. 450 rakımlı Derebaşı çadır yerinden önce yeşil bir orman denizi, Akçakoca sahilleri, Alaplı, Zonguldak Ereğlisi, Karadeniz görülüyor. Rasim, bölgeye gelenlere rehberlik yapıyor, şelalenin üzerinde ki kademelerde yer alan göllere götürüyor, sarkıt dikitlerle süslü mağarayı gösteriyor, trekking yapmaya doyuruyor. Aktaş'dan ayrılıp bir başka şelale olan Sarıyayla'ya giderken yol kenarında bir su dikkat çekiyor.
Kız Kayası Suyu
Yükselen bir duvar görünümlü dik kayayı yosun sarmış. Yosunlar çimen yeşili renk tonlarında kendilerini okşayacak sevecek elleri bekler gibi duruyor, farklı bitki dokusu arasından dökülen damlalarla için için ağlıyormuş izlenimi yaratıyor. Kız Kayası Suyu olarak anılmasının nedeni ise yörede yaşayan ve evlenme çağına gelmiş kızların hayırlı bir koca bulmak için dilekte bulunduğu yer olarak inanılıp, suyundan içilmesi, ziyaret edilmesi. Yolun devamında Cingirt Mahallesi köy fırınlı üç katlı doğal evleri ile şirin görünüyor.
Şiirsel güzellikteki yayla köyleri bir biri ardına geçilirken yolumuz üzerinde Hemşin Köyü'nde vadide saklı bir ahşap cami ile karşılaşıyoruz. Merkez Eski Cami sık görünen bir tür malzemeden değil, hiç çivi kullanılmadan, birbirine geçme tekniği ile yapılmış, tamamında kestane ağacı kullanılmış. 130 yıldan fazla mazisi olan caminin minaresi, hutbesi, duvarları her yeri ahşap. Tavanlar el emeği oyma nakış gibi işlenmiş. Tabanı taş, mihrap bile taşa oyularak yapılmış. Restorasyon çalışmaları ödenek yokluğu nedeniyle ağır aksak yürüyor, şimdilik çürümüş olan minare, basamaklar, çatı onarılmış.
Aktaş ve Sarıyayla Şelalesi Yolunda Pat Pat Safari
Akçakoca merkezden çevre yoluna çıkıyor Cumayeri mesire ayrımında sağa yönelerek 4 km sonra Arabacı Köyüne geliyoruz. Yol burada da ikiye ayrılıyor sağ yol Aktaş şelalesine soldaki yol Sarıyayla şelalesine çıkıyor. Yerli bir Türk köyü olan Koçullu Köyü içinden geçerek tırmanmaya başlıyoruz. Akçakoca içme suyu arıtma tesisleri yanından yol devam ediyor. 12. km bulunan Sarıyayla Şelalesi yolu asfalt olarak devam ediyor 1000 rakım yüksekliğe ulaşıyor. Bir yayla köyü olan Sarıyayla sakinleri yöreye bahar aylarında çıkıyor kışın iniyorlar. Burada dizili ahşap evler geçildikten 500 metre sonra Şelaleye yürüyüş yapmak isteyenler için Çamlı geçit iniş patikası bulunuyor. Bu yolu trekking parkuru olarak değerlendirmek isteyen doğaseverler şelale yazan küçük tabelayı kaçırmamalılar. Yola araçla devam edenler, köprüden sonra sola şelaleye, sağdan devam edenler orman içi minik çağlayanlara ve mesire yerlerine gidebiliyorlar. Dere yatağında doğal alabalıklardan yakalama küçük mağaraları görme, çağlayan altında duş yapma imkânı bulunuyor. Şemsiye kadar geniş yapraklı kabalak bitkileri, sarı, mor kır çiçekleri süslüyor. Yerlerde kırmızı boncuklar gibi görünüp, kendi başına yetişen hormonsuz, dağ çilekleri yürüyüşünüzü renklendirip ağzınızı tatlandırıyor. Yüksek tepelerde Haziran ayında yavrulamaya gelen doğan, şahin gibi kuşların uçuşları görülüyor.
Şelaleye Pat Pat safari
Sarıyayla Köyü Yatakyeri Mahallesinden Şelale yatağına, köylüler son yılların müthiş icadı pat pat ile indiriyorlar. Fındık bahçeleri arasında süren yolculuk ilginç olduğu kadar zevkli bir yolculuk yapmanızı sağlıyor. Bir defa bu pat pat denilen icat biri geri, üçü takviye sekiz vitesli son derece kullanışlı bir araç. Neler yapıyor demektense neler yapmıyor sorusuna cevap vermek daha kolay. En zorlu koşullarda, en dik yokuşları inip çıkıyor, römork takılıyor, direksiyonlu ve gidonlu modelleri var, farlarıyla önünü aydınlatıp gecede çalışabiliyor,
10-15 kişi taşıyor, düz yolda 80 km hız yapabiliyor, isteyenler kasanın üstüne branda takıp kışında kullanıyor. Ürünleri taşıyor, odun kesiyor, tarla sürüyor, çapa yapıyor. Bitmedi ilaçlama, sulama da yapıyor. 12 beygir gücündeki kar tipi lastik kullanan pat patlarların arka tekerine zincir (kilit) takınca, 4x4 muamelesi görüyor. Tek kusuru plakası olmadığı için şehir içine giremiyor. Bu yasakları gösteren "pat pat mecburi istikamet", "pat pat girmez" gibi uyarı tabelalarına kent içinde rastlanıyor. Kasalı pat patlar 7 milyara kapışılıyor. Köylüler pat patlar için "Bizi hamallıktan kurtardı, ayağımız yerden kesti" diyorlar, haksız da değiller. Pat patları anlattıktan sonra, pat patlı rehber Şerif Çetin'in 0537 329 14 58 no lu numarasına bir telefon ediyorsunuz, sizi, ailenizi veya arkadaş grubunuzu alıp şelaleyi gezdiriyor. Sarıyayla köy muhtarı Hüseyin Baykan ile gitmek isterseniz bu defa 0536 550 97 13 veya 0(380) 623 32 30 no lu ev telefonuyla randevulaşıyorsunuz. Geziniz boyunca güvenliği bozacak, huzuru kaçıracak, sıkıntı yaratacak hiçbir şeyle karşılaşmıyorsunuz. Çıkışta tadını neredeyse unuttuğumuz halis ve soğuk köy ayranları bardaklarınıza dolduruluyor. Yaşanması gereken maceralı yolculuktan mutlu ayrılıyorsunuz.
Yayla Evleri
Gerek yayla evlerinde, köy evlerinde, gerekse bağ evlerinde Karadeniz insanının ince zevki görülüyor. Gösterişten uzak, amaca uygun, ihtiyaca göre şekillenen evler genellikle iki katlı, fakat zeminin uygunluğuna göre üç katlı olanlara da rastlanıyor. Neredeyse tamamında bagen denilip depo olarak kullanılan yerle teması kesilmiş kulübeler bulunuyor. Evlerin yapımında kullanılan kereste seçimine önem verilmiş, bilhassa dayanıklı oluşları nedeniyle kestane ağacı kullanılmış. 100 yaşına merdiven dayamış evlerin yapımı sırasında keresteler doğal bir fırınlanma çeşidi olan ve ağacın acı suyunu bırakması için kar altına yatırılmış. Bir iki yıl boyunca kar altında kalan kerestelere kar suyu ile dayanıklılık kazandırılıyor daha sonra güneş altında dönme, çatlama yapmıyor. Evin içine ahşap kokusu salarak evi yaşanılır hale getirip, uzun ömürlü olmasını sağlıyor.
Fakıllı Mağarası
Akçakoca'nın Fakıllı Köyünde bulunan Fakıllı Mağarasına gitmek için Çuhallı çarşısından, itfaiye ve cezaevi güzergâhını takip ederek çevre yolu köprüsü altından geçerek köy merkezine ulaşılıyor. Cami yanından ilerleyip kahveyi geçince aracı bırakıp sağ yokuşu gösteren amatör tabela doğrultusunda iniyorsunuz. Mağara girişinde sağ üst bölümde mağarayı aydınlatan şalter bulunuyor. Bunu yakıp 15 metrelik bir girişin ardından ıslak hatta su akan engebeli zeminde yürüyor, eğiliyor, bazen de ördek yürüyüşü yaparak galeriden galeriye geçiyorsunuz. 150 metresi gezilen mağarada bulunan sarkıt ve dikit oluşumlarıyla hayranlık topluyor. Beyaz oda denilen sütunların, bulunduğu oluşumlar ilgi çekiyor. 1500 metre gezi galerisi olup tamamı gezilemeyen mağaranın ilgililerin ilgisine ihtiyacı olduğu görülüyor! Mağarada astım problemi olanlar için bir bank bulunuyor. Buradaki nemli havayı bir süre teneffüs edenler mağara dışına çıktıklarında solunum rahatlığı kazanıyorlar. Çekim yapacak olanlar flaş ve sehpa getirmeliler. Alçak yerlerde başınızı vurmamaya ıslak taşlarda kayıp düşmemeye dikkat etmeliler.
Akçakoca'ya yakınlığı, şifalı suyu, yöresel köy ürünleri ile ünlü "Şifalı Su Orman İçi Dinlenme Yeri" Akçakoca geziniz boyunca bir başka uğrak yeriniz olabilir. (Geniş bilgi için Ne Yenir sayfasına bakınız)
Düzce Akçakoca yolu üzerinde bulunan Konuralp, gidiş veya dönüşünüzde görebileceğiniz antik tiyatrosu, atlı kapısı, müzesi, evleri ise bir başka alternatifiniz. (Konuralp için lütfen Düzce'yi tıklayınız)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder