12 Kasım 2008 Çarşamba

Amerikan Devlet Adamları İslam'ı Övüyor

Amerikan Devlet Adamları İslam'ı Övüyor

Amerikan devlet adamlarının İslam ile terör arasında herhangi bir bağ olmadığının farkında olmaları, İslam'ın nasıl bir din olduğunu tanımalarının bir sonucudur. Bu kişiler İslam'ı tanıdıkça doğal olarak İslam'a hayranlık duymakta ve bu duygularını konuşmalarında sık sık dile getirmektedirler. Bu, özellikle son üç yönetim döneminde dikkat çekici bir hal almıştır. Böylece Soğuk Savaş sonrasında birtakım teorisyenler tarafından ortaya atılan, 'ABD'nin yeni hedefi İslam olacak' iddiası da geçersiz hale gelmiştir.

Ancak burada önemle vurgulanması gereken bir nokta vardır: ABD'nin ulusal çıkarları doğrultusunda, Müslüman dünyasına yönelik aldığı bazı siyasi kararlar, uluslararası politika ve stratejiler ışığında incelenmeli, bu kararlar ile Amerikan yöneticilerinin ve halkının İslam'a duydukları ilgi karıştırılmamalıdır. Konunun bu kitapta ele alınan yönü, Amerikan devlet adamlarının ve halkının son yıllarda İslam'a yakınlaşmaları, İslam'ın Amerika'da sürekli gündemde olan bir konu haline gelmesi ve bunların bir sonucu olarak Amerika'da İslam'ın hızla yükseliyor olmasıdır. Kuşkusuz bu, çok olağanüstü ve tarihi bir gelişmedir. Ve bu açıdan düşünüldüğünde bütün Müslümanların şevkini, neşesini ve heyecanını artıracak bir durumdur.

Daha önce de belirttiğimiz gibi Amerikalı Müslümanlarla yönetim arasındaki yakınlaşma, 90'lı yıllarda başlamış ve Clinton döneminde yoğunluk kazanmıştır. Konuşmalarında İslam'ı ve Kuran ahlakını övmeye başlayan Clinton, İslami bayramlarda Beyaz Saray'da verdiği davetlerle de bir ilke imza atmıştır. Amerikan üst yönetiminin Müslümanlar için iftar yemeği davetleri düzenlemesi de ilk defa Clinton döneminde gerçekleşmiş ve daha sonra bir gelenek halini almıştır. Clinton'ın İslam ahlakından bahsederken önemle üzerinde durduğu konulardan birisi, İslam'ın ahlaki değerlerinin Batının ahlaki değerleri ile örtüşmesidir. "Aileye, topluma, inanca ve iyiliğe olan bağlılık gibi (İslami) değerler Batının idealleri ile uyum içerisindedir"47 sözleri ile bu konudaki düşüncelerini aktaran Clinton, bir başka konuşmasında ise şunları dile getirmektedir:

Amerika'da İslam'ı memmuniyetle karşılıyoruz. İnsanlara aile kavramına değer vermeyi, merhametli olmayı ve kişinin kendisini kontrol altında tutmasını öğreten değerleri ile İslam ülkemizi zenginleştirmektedir.48





Amerikan yönetiminin son yıllarda İslam'a olumlu yaklaşmaya başlamasının önemli göstergelerinden birisi de Amerikan Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan internet sitesidir. Bu sitede Amerikan Müslümanları ile ilgili bilgilerin yanı sıra, İslam ile igili detaylı bilgi edinmek isteyenlerin başvurabileceği kaynaklara da yer verilmektedir.


New York eski Belediye Başkanı Giuliani 'İslam çok güzel bir din' sözleri ile İslam ile ilgili düşüncelerini dile getirmektedir.

Bir başka konuşmasında ise Clinton Amerika için İslam'ın son derece değerli olduğunu şu sözlerle anlatmaktadır:

Amerika, aileye bağlılık, ihtiyaç içinde olanlara merhamet edilmesi, farklılıklara saygı gösterilmesi gibi İslami değerler ile daha da güçleniyor.49

Beyaz Saray'da Müslümanları kabul etme geleneğini başlatan Hillary Clinton ise, Müslümanlara verdiği bir bayram daveti esnasında, İslam'ın hayranlık duyduğu yönlerini şu şekilde belirtmekteydi:

Aile ve toplum sevgisi, karşılıklı saygı, eğitime değer verilmesi ve hepsinden önemlisi barış içinde yaşamak için gösterilen gayret... Bu değerler hem bireyler olarak bizleri hem de millet olarak Birleşik Devletleri güçlendiren değerlerdir.50


ABD Dışişleri eski Bakanı Madeleine Albright

Dönemin Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ise, State Magazine dergisinde yayınlanan 'Learning More About Islam' (İslam Hakkında Daha Çok Öğrenmek) başlıklı yazısında çok önemli bir noktaya işaret etmiş ve Amerikan halkının İslam'ı öğrenmesi gerektiğini bildirmiştir.51 Albright'ın konuya verdiği önem, bakanlık yetkililerinin bu konuda özel çalışmalar yapmalarını sağlamıştır. Bakanlık tarafından hazırlanan bir raporda halkın İslam hakkında bilinçlendirilmesinde hangi araçların kullanılacağı ise şu şekilde aktarılmıştır: "... Eğitim, bireyden bireye bilgi alışverişi, kitle iletişim araçlarının bu konuda bilgilendirici haberler yayınlaması ve film endüstrisinin de tabloyu doğru olarak halka aktarması."52


Amerikan Müslümanlarının liderlerinden İmam Abdullah, Beyaz Saray'da konuşma yaparken.

Amerikan yönetiminin halka İslam'ın doğru öğretilmesi gerektiği yönündeki tespiti son derece önemlidir. Kitabın ilerleyen sayfalarında da göreceğiniz gibi, özellikle 11 Eylül'den sonra buna hız verilmiş, gazeteler, televizyonlar ve diğer kitle iletişim araçlarında İslam'ı tanıtan haberler, programlar ve araştırmalar yer almıştır.

Başkan Bush'un Müslümanlarla yakınlaşması ise seçim kampanyası döneminde başlamıştır. Kendisinin de dindar olduğu bilinen George Bush, kampanyası boyunca Amerikalı Müslümanların büyük kısmından destek almıştır. Bu nedenle Müslüman topluluklar ile hep diyalog içinde olmuştur. 11 Eylül saldırısı ise, Bush'un Müslümanlara duyduğu bu yakınlığı daha sık vurgulamasına, vatandaşlarına İslam'ı doğru algılayıp Müslümanlarla iyi ilişkiler kurmaları için sık sık hatırlatmalarda bulunmasına vesile olmuştur. Bush'un İslam'ı öven konuşmalarından birisi şöyledir:

İslam Kuran'da bildirildiği gibi tek bir Allah'a ibadet etmeyi emreden kutsal bir dindir. İnsanlara sadakanın, merhametin ve barışın önemini öğretir. Sayıları milyonları bulan Müslümanlarla, bugün Amerika'da İslam en hızlı büyüyen dinlerden birisidir... Kuran'da şöyle buyrulur: 'İyilik yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmeniz değildir. İyilik Allah'a iman etmektir.'53

Amerikan Yönetiminin İftar Davetleri

Amerikan yönetimi ile Amerikalı Müslümanlar arasındaki yakınlaşmayı gösteren diğer önemli gelişmelerden birisi de son yıllarda Amerikan yönetimi tarafından gelenek haline getirilen iftar davetleridir. Bu davetlerin her biri Müslümanlarla Amerikan yönetimi arasında önemli bir diyalog fırsatı olmuştur. Müslümanların Beyaz Saray'da ağırlanması geleneği ilk olarak Clinton döneminde, Hillary Clinton'ın öncülüğünde, İslami bayramlar vesilesi ile başlamış, Müslümanlar bayram tebriği için Beyaz Saray'a kabul edilmişlerdir. 2001 yılında ise ilk defa Müslümanlar bir Amerikan Başkanı tarafından organize edilen iftar yemeği için Beyaz Saray'a konuk edilmişlerdir.

Amerikan Dışişleri Bakanlığında, Dışişleri Bakanının katılımıyla gerçekleştirilen iftar davetleri ise, daha önce de belirttiğimiz gibi Madeleine Albright döneminde başlatılmıştır. Müslümanlarla Amerikan halkı arasındaki ilişkinin geliştirilmesi üzerinde duran ve bunun için çeşitli projelere destek veren Albright, verdiği iftar davetlerinin de bu açıdan çok önemli olduğunu sık sık vurgulamıştır. 2000 yılının Ramazan ayında verdiği ikinci iftar davetinde Madeleine Albright bu çalışmalarını şöyle anlatmıştır:

Sizleri Dışişleri Bakanlığında ağırlıyor olmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Pek çoğunuzun da bildiği gibi, ilk defa geçtiğimiz yıl bir iftar yemeğinde burada biraraya gelmiştik ve umarım bu yıllarca devam eden bir gelenek haline gelir. Ramazan ayı ve oruç, Müslümanlara Allah'ın varlığını ve Muhammed Peygamber (sav)'in mesajının gücünü bir kez daha hatırlatır... Geçtiğimiz yıldan sonra Dışişleri Bakanlığının 'Amerika'da İslam' adlı bir internet sitesini hizmete açtığını söylemekten gurur duyuyorum. Bu sitenin amacı, İslam'ın Amerika'nın günlük hayatında etkili bir pozitif güç haline geldiğinin ve Amerikalı Müslümanların güvenlik, ekonomi ve vatanımızın özgürlüğü gibi konularda gün geçtikçe daha büyük rol oynamaya başladıklarının halkımız tarafından öğrenilmesini sağlamaktır... Aynı şekilde Müslüman topluluklarla başlattığımız bireysel ve uluslararası programlar da hayati bir önem taşımaktadır. Bu girişimler, seçkin Müslümanların ülkemize gelip fikir alışverişlerinde bulunmalarını teşvik edecektir... Bu arada genç Amerikalı Müslümanların Bakanlığımızın çalışmalarına katılıp, yeteneklerinden bizleri de faydalandırmalarını ısrarla teşvik ediyoruz... Bununla birlikte Dışişleri Bakanlığında ve diğer devlet dairelerinde çalışanların İslami kuralları ve gelenekleri öğrenmeleri için özel eğitim programları düzenliyoruz. Geçtiğimiz bir iki yıl boyunca, doğru cevabı bulabilmek için önemli girişimlerde bulunduk. Bir diyalogu başlattık ve genişlettik. Ama hala yapılması gereken çok şey var. Amerikalı Müslümanların, Amerikan politikasını yönlendirenlerle ilişkiye geçmeleri hayati önem taşıyor. Dahası onların bu politikayı belirleyen kişiler haline gelmeleri gerekiyor.54

Görüldüğü gibi Amerikan Dışişleri Bakanlığı, Müslüman toplumu ile Amerikan halkı ve yönetimi arasında bir nevi köprü vazifesi görmüş ve İslam'a duyulan ilginin artmasında öncü rol oynamıştır. Bu konuşma İslam'ın Amerika'da ne derece etkin bir pozisyona geldiğini göstermesi açısından da dikkat çekicidir. Bundan on yıl öncesinde Amerikalı Müslümanlar, kendi içlerine kapalı bir sosyal yaşam sürerken, üstelik günlük hayatlarında pek çok zorlukla karşılaşırken, şimdi artık Amerika'nın Dışişleri Bakanı tarafından Amerikan politikasını yönlendiren kişiler olmaya davet edilmektedirler.


Müslümanlar ilk defa Hillary Clinton döneminde Beyaz Saray'a Ramazan Bayramı kutlamaları için davet edildiler. Clinton dönemi boyunca devam eden bu davetlerin sonuncusuna Bill Clinton ev sahipliği yaptı.


Madeleine Albright dönemi Amerikan Dışişlerinin Müslümanlarla en yakınlaştığı dönemlerden birisi oldu. Dışişleri Bakanlığı tarafından verilen iftar yemekleri de bu dönemde gelenekselleşti.

'İslam'ı Daha Çok Öğrenmek' başlıklı yazısında eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Amerikalıların gerçek İslam'ı öğrenmesinin önemi üzerinde durmuş ve "Eğer Müslümanların Amerika'yı anlamasını istiyorsak, Amerikan halkının İslam'ı daha iyi öğrenmesini sağlamalıyız" demiştir.

Albright döneminde başlatılan iftar davetleri, kendisinden sonra makamını devralan Colin Powell tarafından da devam ettirilmiştir. 29 Kasım 2001 tarihinde Bakanlıkta verilen iftar yemeğinde kısa bir konuşma yapan Powell, temel olarak şu noktalar üzerinde durmuştur:

Ramazan ayı Müslümanların dua edip oruç tuttukları bir aydır. Bu yıl aynı zamanda tüm Amerikalıların da derin düşüncelere daldıkları bir dönem oldu. 11 Eylül trajedisinin üzerinden henüz üç aydan kısa bir süre geçti ve hepimiz hayatımızı bir kez daha gözden geçiriyor ve ailemize, toplumumuza ve inançlarımıza olan bağlılığımızı bir kez daha güçlendiriyoruz. Aslında bu yıl Ramazan ayı, Müslüman olmayan pek çok Amerikalının da bu zamanın hayatlarındaki önemli bir süreç olduğunu fark ettikleri bir dönem oldu. Ancak halen bazı çevrelerin İslam'la ilgili akıllarında sorular var ve bu durum Müslüman olanların biz Müslüman olmayanlara pek çok şey anlatabilecekleri bir imkan. Umarım hepiniz ülke çapında, Müslüman olmayanlara dininizi daha çok anlatmak, sizlerden bir şeyler öğrenmek isteyen bizlere yardımcı olmak için bunu bir fırsat olarak görürsünüz. Aynı masada oturduğum kişilerden Hıristiyanlara ve Yahudilere nasıl ulaştığınızı, onlara hepimizi rahmet sahibi Allah'ın yarattığını ve birbirimizi sevmemizin Allah'ın bize bir emri olduğunu anlattığınızı gösteren harika anılar dinledim. Masada ayırımcılıkla ilgili konuştuğumuz konulardan çok etkilendim. Bu beni derinden etkiledi, çünkü ben de bir azınlık mensubuyum. Geçmişimi asla unutmayacağım... Ve bu akşam burada konuştuğumuz konulara her zaman hassasiyet göstereceğim.55



2001'de Dışişleri Bakanlığı tarafından verilen iftar daveti sırasında, Colin Powell, "Müslümanların Amerikan halkına İslam'ı öğretmeleri gerektiğini" belirtmiş ve bunun için Müslümanları destekleyeceğini bildirmiştir.

Müslümanlara verdiği iftar yemekleri ile dikkat çeken bir diğer yönetim birimi de Savunma Bakanlığıdır. Savunma Bakanlığında resmi olarak iftar davetleri verilmesi geleneği 1998 yılında başlamıştır. Genellikle Savunma Bakanı yardımcısı tarafından düzenlenen bu iftarlara, bakanlıkta ve Amerikan ordusunda görev yapan Müslümanlar katılmaktadır. 1999 yılında düzenlenen iftar yemeğinde dönemin Savunma Bakanı Yardımcısı John Hamre şunları söylemişti:

Bu gece buraya davet edildiğim için gurur duyuyorum. Bundan bir yıl önce, burada Savunma Bakanlığında bir iftar yemeğinde daha biraraya gelmiştik. Beni ikinci defa böyle bir organizasyona davet etmiş olmanız bana şeref verdi. Size minnettarım. Geçen yıl da söylediğim gibi Luther mezhebine bağlıyım ve Müslüman değilim, bu nedenle bu gecenin sizin için ne ifade ettiğini tam anlamı ile kavrayamıyor olabilirim. Ancak sizin için ne kadar önemli olduğunu anlıyorum, çünkü ben de dindar bir insanım. Bütün bir gün boyunca kendinizi Allah'a adamanızın ve sürekli Allah'ı anmanızın ne kadar büyük bir his olduğunu anlıyorum... Ben anayasamızdaki değerlerin tüm dinlerin ortak değerlerini savunduğuna inanırım. Anayasada geçen hiçbir söz yoktur ki Müslümanlara ters gelsin. Aslında bu ideal (farklı dinlerden ve milletlerden herkesin ABD'de bir arada yaşayabileceği) Kuran'da da yeri olan bir şeydir:

'Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.' (Hucurat Suresi, 13)56

Hamre'nin konuşması, hem kendisinin de dindar olduğunu vurgulaması, hem Müslümanlara karşı gösterdiği yakınlık ve sevgi, hem de konuşmasında Kuran'dan ayet kullanması açısından çok dikkat çekicidir. Savunma Bakanlığı tarafından verilen iftar davetinin üçüncüsü geçtiğimiz yıl, 30 Kasım 2001 günü Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz'in katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Wolfowitz konuşmasına Endonezya'da büyükelçilik yaptığı zaman öğrendiği, "Selamün aleyküm" sözleri ile başlamış ve şunları dile getirmiştir:


Amerikan Savunma Bakanı Yardımcısı Paul Wolfowitz

İnançlı Müslümanlar ibadet etmek ve Allah'a yönelmek için her biraraya geldiklerinde, inançları bir kez daha pekişir ve asırlar boyunca İslam'ın insanlığa kazandırdığı büyük değerleri hatırlarlar. Hz. Muhammed oruç tutan bir kişiye yemek yedirenin Allah katında büyük sevap alacağını söylemiştir. Bugün bu cömertlik duyguları ile burada toplandığımız için, aldığımız sevapların zevkini tadıyoruz. Bu hislerimizi diğerleri ile paylaştığımız için şükrediyoruz.57

Beyaz Saray'da ise ilk olarak Hillary Clinton 1996 yılında Ramazan Bayramı nedeni ile Müslümanları konuk etmiş ve her davette Müslümanlara önemli mesajlar vermiştir. Ramazan ayının Müslümanlar için ne ifade ettiğini çalışanların arasında bulunan Huma Abedin isimli Müslüman bayandan bizzat gözlemleyerek öğrendiğini söyleyen Bayan Clinton, Müslümanlarla kurulacak diyaloğa özel önem verdiğini sık sık dile getirmiştir. Hatta 1999'daki kabul sırasında bunun için dua ettiğini de söylemiştir:

Müslümanların sık sık ettiğini öğrendiğim şu duayı ben de ediyorum: "Sen bize yol göstermedikçe bizim hiçbir zorluğu aşmamız mümkün olmaz. Allah'ım yalnızca senin yardımın ile biz zorlukları aşabiliriz." Allah'ın yardımı ve ülkemizde ve dünyada milyonlarca insanın çalışmaları, cesareti ve umudu ile daha güvenli, huzur ve barış dolu bir gelecek inşa edebileceğimize inanıyorum.58

Hillary Clinton tarafından başlatılan bu geleneği, Beyaz Saray'daki son yılında Başkan Bill Clinton devralmış ve Ramazan Bayramı'nda Müslümanları o kabul etmişti. Kuran ayetleri okunarak başlanan toplantıda, Bill Clinton da konuşmasında Kuran'dan ayetler kullanmış ve sık sık İslam'a duyduğu ilgiyi dile getirmişti:

İmam'ın Kuran'da okuduğu bölümde, Allah'ın insanları birbirleri ile çatışmaları için değil, tanışmaları için farklı ırklarda yarattığı bildiriliyordu. Bence bu çok etkileyici. Tevrat'ta insanların yabancılara yüz çevirmemeleri, bunu yapanın Allah'ın kanunlarına karşı geldiği anlatılır. İncil'de ise insanlara komşularına iyi davranmaları söylenir. Ancak Kuran'da Allah'ın milletleri ve ırkları birbirlerini tanısınlar, düşüncelerini paylaşsınlar diye yaratmış olduğunun belirtilmesi bence muhteşem bir şey... Şunu söylememe izin verin, bence dünyanın İslam'dan öğreneceği çok fazla şey var. Dünyada her dört insandan biri Müslüman. Amerikalılar üniversitelerde ve liselerde İslam'ı öğreniyorlar. Benim de kızım lise öğrencisi iken İslam tarihi dersi almış ve Kuran'ın büyük bölümünü okumuştu. Hatta okuldan geldikten sonra bizleri de bu konuda eğitiyor ve bize sorular soruyordu. Sizlerden bir kez daha bu ülke insanlarının sizin dininizi, ibadetlerinizi, geleneklerinizi daha iyi anlamaları için kendinizi, dininizin değerlerini ve insanlığa sağladığı katkıları onlara anlatmanızı rica ediyorum. Kuran'da insanlara, kendilerine nasıl davranılmasını istiyorlarsa başkalarına da öyle davranmaları gerektiği bildirilmiştir. Ve kendimiz için istemediğimiz bir şeyi başkaları için de istemememiz ve barış için çaba göstermemiz....59

Başkan Bush döneminde ise bugüne kadar hiç olmayan bir şey yaşandı ve Amerikan tarihinde ilk defa Başkan tarafından bir iftar daveti düzenlendi. Bush'un düzenlediği iftar yemeğine, Müslüman ülkelerin büyükelçileri ve Müslüman organizasyonların başkanları katıldı. Başkan'ın davette yaptığı konuşma yine, İslam'ı öven, farklı inançları diyaloğa ve uzlaşmaya davet eden nitelikteydi:

Ramazan ayı iman eden Müslümanların dua edip oruç tuttukları bir aydır. Bu gece Allah'ın büyüklüğünü ve bizlere barış içinde yaşayıp komşularımıza yardım etmemizi emrettiğini bir kez daha anıyoruz. Bütün dünya bu dinden (İslam) ve başarılarından faydalanmaya devam ediyor. Ramazan ayı ve önümüzdeki tatil dönemi, farklı dinlerden insanların birbirlerinden bir şeyler öğrenmesi için iyi bir fırsat olacaktır. Ve daha çok öğrendikçe, ne kadar çok ortak noktamız ve inancımız olduğunu keşfedeceğiz. Bizler ailelerimize değer veriyor, çocuklarımızı seviyor ve koruyoruz. Allah'ın adaletine güveniyor ve insanların ahlaki sorumlulukları olduğuna inanıyoruz. Ve gelecekten hepimiz barış bekliyoruz. Ortak olan çok yönümüz ve birbirimizden öğreneceğimiz çok şeyimiz var.60

Tüm bu iftar yemekleri ve bu yemeklerde verilen demeçler, Müslümanlarla Amerikan yönetimi arasındaki ilişki açısından son derece önemlidir ve Müslümanların Amerikan toplumu ve kültürü üzerinde etkinlik kazanmaya başladığının bir göstergesidir. Amerika'nın Müslümanlarla ilişkisi bu davetler ve çeşitli görüşmelerle sınırlı kalmamaktadır. Müslümanlar artık Amerika'nın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir ve sosyal yaşamın her alanında aktif olarak yer almaktadırlar. Bunun en anlamlı örneklerinden birisini de Amerikan ordusunda görev yapmakta olan Müslümanlar oluşturmaktadır.





George Bush tarafından verilen iftar yemeği Beyaz Saray'daki ilk iftar daveti olarak tarihe geçti. Müslüman ülkelerin büyükelçilerinin ve Amerikan Müslüman gruplarının liderlerinin katıldığı davette Bush, Amerikan halkının değerleri ile İslam'ın değerlerinin birebir uyum içerisinde olduğunu vurgulamıştır. Konuşmasında "Bu gece Allah'ın büyüklüğünü bir kez daha anmak için buradayız" diyen Bush, İslam'ın asırlardır insanlara yol gösteren büyük bir din olduğunu da belirtmiştir.

Amerikan Ordusundaki Müslümanlar

Amerikan ordusu, Müslümanların gün geçtikçe sayısının arttığı ve varlıklarını kabul ettirdikleri kurumlardan birisidir. 1990'ların başında 2500 Müslümanın görev yaptığı Amerikan ordusunda, bugün yaklaşık 15-20 bin Müslümanın görev yaptığı bilinmektedir.61 Bu sayının hızla artışında etkin olan iki faktörden birisi, Amerika genelinde de Müslüman nüfusun sayısında görülen artıştır. Diğer faktör ise, Amerikan ordusunun Müslüman ülkelerde görev yapan birliklerinde bulunan askerlerin bu görevleri sırasında İslam'dan etkilenerek din değiştirmeleridir. Bu sayının sürekli artıyor olması orduda görev yapan Müslümanların ibadetlerini rahatlıkla yerine getirebilmeleri için kendilerine çeşitli imkanlar sunulmasını sağlamıştır. Bunlardan ilki, 1993 yılında bir Müslüman din adamının, Müslüman askerlere dini konularda yardımcı olması için ordu tarafından görevlendirilmesidir. Bu, ordudaki Müslümanların varlığının resmi olarak tanındığının önemli bir göstergesidir. Amerikan ordusu askerlerinden Albay Herman Keizer 1994 yılında yaptığı bir konuşmada bu gerçeği şöyle dile getirmektedir: "Bu, son on yıl içerisinde Müslümanların silahlı kuvvetlerde sayısının gittikçe artığını göstermektedir ve Amerikan toplumunda Müslümanların sayısının artmasının doğal bir yansımasıdır... Şu an İslam Amerika'da en hızlı yükselen dindir."62

Amerikan Ordusu ve İslam


Amerikan ordusu içinde farklı dinden kişilerin biraraya getirildiği bu davette Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz Müslüman ve Yahudi askerlerle görülmektedir. (solda)
Amerikan Donanmasının ilk Müslüman din adamı Mangi Noel, göreve başlamak için gerekli sertifikasını alırken görülüyor. (sağda)


Norfolk Askeri Üssü Müslüman askerler için bir ibadet merkezinin açıldığı ilk üstür. The Virginian Pilot gazetesinde yer alan haberde bu merkezin tanıtımı bulunmaktadır.


26.01.2002 / Akşam


Pentagon'da verilen ikinci iftar yemeğinde Teğmen Abdullah Al-Mubarak konuşma yaparken görülmektedir. (solda)

Bu gelişmeyi, Müslümanlara verilen yemeklerden domuz etinin çıkarılması, Cuma günü namaz saatinde Müslüman askerlere namazlarını kılmaları için izin verilmesi, hacca gitmek isteyen Müslümanlara kolaylık sağlanması gibi Müslüman askerlerin hayatını kolaylaştıran imkanların sağlanması izlemiştir. Amerikan ordusunun Müslüman askerlerine sağladığı bu kolaylıklar 1998 yılında The Washington Post gazetesinde yer alan bir haberde şöyle aktarılmaktadır:


Amerikan Savunma Eski Bakan Yardımcısı John Hamre

Ramazan ayında Müslümanlar gün boyunca yemek yemiyor ve bir şey içmiyorlar. Komutanlar da oruç tutan askerlerine, zaman zaman ağır fiziksel egzersizlerden onları muaf tutmak gibi, gerekli kolaylığı sağlamakla yükümlüler. Ayrıca oruçlarını bozabilsinler ve isteyenler iftardan sonra toplu kılınan namazlara katılabilsinler diye çalışma saatlerine esneklik de getiriliyor.63

Görüldüğü gibi Müslümanlara Amerikan Silahlı Kuvvetleri genelinde oldukça ilgi gösterilmekte ve ihtiyaçları mümkün olduğunca karşılanmaya çalışılmaktadır. Bunun önemli nedenlerinden birisi elbette Amerikan halkının dindar yönüdür. Pek çok Amerikalının Allah'a olan inancı, özellikle İslami değerleri öğrendikten sonra, Müslümanlara karşı saygılı ve hoşgörülü bir tavır sergilemesini sağlamaktadır. Bunun güzel örneklerinden birisi eski Savunma Bakan Yardımcısı John Hamre'nin yaptığı konuşmada da görülmektedir:

Sanırım Müslümanlar ve Hıristiyanlar olarak bizler, tek bir Allah'ın hakimiyeti altında yaşamanın ne demek olduğunu çok iyi biliyoruz... Bizler ortak bir inanca sahibiz ve kardeşiz. Kimi zaman insanlar için hangi elbisenin moda olduğu, en son model arabaların neler olduğu gibi maddi kavramlar dışında hiçbir değerin kalmadığı günümüz Amerikasında, sizin gibi Allah'a karşı sorumluluklarını yerine getiren, zekat veren, bağışta bulunan daha geniş bir ufka sahip insanlarla olmak çok güzel. Bu harika bir şey. Siz yanında bulunulmaktan çok zevk alınacak insanlarsınız.64




Amerika'daki Müslüman liderler, Amerikan yönetimi tarafından bastırılan özel pul ile birlikte görülmektedir. (üstte)


Ramazan Bayramı'nda yayınladığı mesajında, "İslam'ın insanlara yardımlaşmayı, şefkati ve barışı öğrettiğini" söyleyen Başkan Bush, Bayram esnasında Müslüman çocukları da kabul etmiş ve onlarla bir süre sohbet etmiştir.

Amerikan Medyasında İslam

Günümüzde medya, kamuoyunun yönlendirilmesinde en etkili faktörlerden birisidir. Medyanın yönlendirmesi ile toplum ya bir konuya sempati duymakta ve onu benimsemekte, ya da konuya antipati duymakta ve karşı harekete geçmektedir. Amerikan halkının İslam'ı öğrenmesinde ve benimsemesinde ise medyanın önemli bir rolü olmuştur.

Yakın geçmişe kadar İslam, Amerikan medyasının belli kesimlerinde genellikle olumsuz tanıtımlarla yer almış, halkın zihninde İslam'ın yalnızca Arap toplumlarına ait bir din olduğu kanaati oluşturulmaya çalışılmış, Araplar hakkında ise olumsuz bir tablo çizilmişti. Ancak yanlış bilgilerle ve ön yargılı bir bakışla hazırlanan bu haberler toplum üzerinde beklenenin tam tersi bir etki yapmış, kamuoyunun İslam'dan uzaklaşması beklenirken aksine İslam, Amerika'da en hızlı büyüyen din haline gelmiştir. Bu haberler İslam'ı ve Müslümanları Amerikan halkının hayatına sokmuştur. Böylece İslam'ı bilmeyen pek çok insan İslam'dan haberdar olmuş ve İslam'a ilgi duymaya başlamıştır. Bu, aynı zamanda Allah'ın "... Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz." (Bakara Suresi, 216) ayetinin de bir tecellisi olmuştur.

İlk bakışta olumsuz olarak değerlendirilen İslam aleyhindeki söz konusu medya yayınları, yanlış haber akışını engelleyecek ve halka doğru bilgi ulaştırabilecek yayınların yapılmasına da aracı olmuştur. Önceki sayfalarda Amerikan yönetiminin İslam'la ilgili politikalarından birisinin de toplu iletişim araçlarını kullanarak, halkın İslam hakkında doğru bilgilendirilmesini sağlamak olduğuna değinmiştik. Albright döneminde başlayan bu bilgilendirme kampanyasının temel amacı, zaman zaman Amerikan medyasında yer alan ve İslam'ı yanlış tanıtan haberler nedeniyle oluşabilecek toplumsal gerilimi ortadan kaldırabilmekti. Bununla birlikte Müslüman nüfusunda görülen yoğun artış da medyanın dikkatini Müslümanların üzerine çevirmesine neden oldu. Bu iki unsurun etkisi ile 90'ların son yıllarında İslam ve Müslümanlar, Amerikan medyasının en önemli konularından biri haline geldi.

Bu haberleri önemli kılan bir yön de, hemen her haberde mutlaka Müslümanların düşüncelerine, inançlarına yer verilmesi ve bu haberlerin İslam'ı insanlara anlatan bir mesaj haline gelmesi idi. Müslümanların günlük hayatının, dünyaya bakış açılarının anlatıldığı bu haberlerde özellikle sonradan İslam'ı seçen kişilerin görüşlerine yer verilmekteydi. Bununla birlikte çoğu zaman İslam tarihi, İslam inancının temeli, Kuran'ın içeriği gibi konular özel bir bölüm olarak bu haberlerle birlikte sunuluyordu. Özellikle gazete ve televizyonların internet sayfalarında, İslami sitelerin adreslerine de yer ayrılmakta, böylece daha detaylı bilgi edinmek isteyenlere kolaylık sağlanmaktaydı.

Söz konusu bilgilendirme süreci 11 Eylül'den sonra kamuoyundan gelen talebin de etkisi ile ivme kazandı. Hemen hemen bütün büyük gazeteler, İslam'da terörün olup olmadığı konusunu araştırmaya başladı ve bu araştırmalar, akademisyenlerin, din adamlarının, tarihçilerin, siyaset bilimcilerin görüşlerinin de yer aldığı kapsamlı haberler halinde halka sunuldu. Bu araştırmalar sonucu Amerikan halkı bir kez daha İslam'ın barış dini olduğunu gördü ve kendi inançları ile İslam dini arasındaki ortak yönleri öğrendi. Gazetelerin yanı sıra büyük kitlelere ulaşan televizyon kanallarında da İslam, hakkında en çok program yapılan konu haline geldi.

Kuşkusuz bu sürecin İslam'a yönelişin artmasında önemli bir payı olmuştur. Pek çok insan daha önce İslam hakkında sadece birtakım kulaktan duyma bilgilere sahipken, bu süre zarfında kendi çabası ile ulaşmakta zorlanabileceği bilgilere hiçbir zahmete girmeden ulaşma imkanı bulmuştur.

Ünlü Newsweek dergisi 11 Şubat 2002 tarihli sayısında 8 sayfasını Kuran'ı incelemeye ayırdı. 'Başlangıçta Yalnızca Kutsal Kitaplar Vardı' başlığı ile verilen haberde, her üç İlahi kitabı da Allah'ın vahyettiği ve dinler arasında çatışmaya gerek olmadığı vurgulanmaktaydı. Kuran'da nasıl bir ahlakın emredildiği, Müslümanların Hıristiyanlara ve Yahudilere bakış açısının ne olduğu, İslam'a göre bir insanın nasıl yaşaması gerektiği haberde ele alınan konular arasındaydı. Kuran'ı ilk defa okuyan pek çok Hıristiyan'ın Hz. İsa, Hz. Davud, Hz. İbrahim, Hz. Yunus gibi kendi kitaplarında isimleri geçen peygamberlerin hayatlarına Kuran'da ne kadar çok yer verildiğini gördüklerinde şaşıracaklarının belirtildiği haberde, Kuran'da asıl olarak adalet, merhamet ve şefkat üzerinde durulduğu vurgulanıyordu.




Amerika'nın en çok izlenen üç talk-show programından biri olan ve Oprah Winfrey tarafından hazırlanan The Oprah Show'un 5 Ekim 2001'de yayınlanan 'Islam 101' adlı bölümü, Amerikan televizyonlarındaki İslam'ı konu alan programlardan sadece birisiydi. Ürdün Kraliçesi Raina, Washington'daki Amerikan Üniversitesi İslami Çalışmalar Bölümü Başkanı Prof. Ahmad Akbar, Pakistan'ın Amerika Büyükelçisi Maleeha Lohdi gibi isimlerin katıldığı programda amaç İslam'ın halka tanıtılabilmesiydi. Programda bu kişilerin görüşlerinin yanı sıra, Amerikan Müslümanlarının günlük hayatlarından kesitler de verilerek halkın İslam'ı daha doğru anlaması hedeflenmiştir. Bununla birlikte programın internet sitesine İslam'ın temel şartlarını anlatan bir de bölüm konulmuştur.


Amerikan televizyon ve gazetelerinde İslam'la ilgili yayınlanan haberler ve belgeseller, halkın İslam'a ilgi duymasında önemli bir role sahiptir. (Altta) PBS kanalında yayınlanan 'İslam'ı Araştırmak' dizisi de büyük ilgi toplamıştır.


Ünlü yönetmen Robert Gardner tarafından çekilen ve İslam tarihini anlatan, Islam: Empire of Faith (İslam: İnanç İmparatorluğu) adlı belgesel, yayınlandığı tarihten itibaren Amerika'da büyük ilgi topladı. (altta solda)

Belgeseller ve televizyon programları kadar İslam'ı anlatan internet siteleri de Amerikalıların ilgisini çekmekteydi.

Kuran-ı Kerim Amerika'da En Çok Satılan Kitap Oldu

Önceki bölümlerde değindiğimiz gibi Amerika'da İslam'ın yükselişi 11 Eylül olayları ile birlikte büyük bir hız kazanmıştır. Bunun en önemli göstergelerinden birisi ise, saldırılardan sonra uzun süre pek çok eyalette, Kuran'ın en çok satılan kitap olmasıdır. Amerika'da Kuran'a olan ilgi o derece artmıştır ki, Kuran'ın İngilizce baskısını yapan yayınevlerinden biri olan ünlü Penguin Books, 11 Eylül sonrasında 20 bin ek baskı yaptıklarını açıklamıştır.65

Kuran'a olan bu yoğun ilgiyi, 'People Want to Know, so Koran is Bestseller' (İnsanlar Bilmek İstiyorlar, Bu Nedenle Kuran En Çok Satan Kitap) başlıklı haberi ile ele alan USA Today gazetesi ise, 11 Eylül'den sonra Kuran satışlarının beş kat daha arttığını vurgulamıştır.66 Haberde görüşlerine başvurulan ünlü teolog John Esposito ise, bu ilgiyi açıklarken önemli bir nokta üzerinde durmuştur:

Kuran'ı güçlü kılan hususlardan birisi şudur; bir Müslüman veya herhangi bir insan Kuran'ı eline alıp herhangi bir sayfasını açıp okuduğunda, hayatın özüne dair alması gereken mesajı alır.67

Bir yanda Kuran en çok satılan kitaplar listesinin birinci sırasında yer alırken, diğer yanda bazı eyaletlerde devlet okullarında kimi zorunlu derslerde öğrencilerden Kuran'dan ayetler ezberlemeleri istenmektedir. Örneğin California eyaletinde, Byron'daki devlet okulunda yedinci sınıfa giden öğrencilerin üç hafta süren bir ders programı ile İslam hakkında detaylı bilgi edinmeleri planlanmıştır. Buna göre öğrencilerin, Kuran'dan ayetler ezberlemeleri, İslam tarihi ve Hz. Muhammed'in hayatını öğrenmeleri, hatta ders boyunca birbirlerine kendilerinin seçtikleri Müslüman isimleri ile hitap etmeleri düşünülmüş ve bu program hemen uygulamaya konulmuştur. Bununla birlikte öğrencilerin Müslümanların ibadetlerini nasıl yerine getirdiklerini, İslam'ın şartlarının neler olduğunu öğrenmeleri de öngörülmektedir.68

Maine Eyaleti de Kuran'a ilginin yoğun olduğu eyaletlerden birisidir. 11 Eylül olaylarından birkaç gün sonra Kuran ve İslam tarihi kitaplarının satışlarında büyük artış görülmüştür. 22 Eylül 2001 tarihli Bangor Daily News gazetesi Maine halkının İslam'a olan ilgisini 'Mainers Studying Tenets of Islam' (Maine Halkı İslam'ın İnançlarını Öğreniyor) başlığı ile haber yapmıştır. Haberde yer alan bilgilerden bir kısmı şöyledir:

Amerikalılar geçtiğimiz hafta yaşanan olayla mücadele etmeye devam ederken, Maine halkı da Müslümanların büyük çoğunluğunun neye inandığını bulabilmek için ansiklopedileri, tarih kitaplarını, biyografileri ve Kuran'ı inceliyor. Aşağı Bangor'da bulunan Gig Weeks Kitap Evi yetkilisi elindeki tek kopya hariç tüm Kuranların satıldığını söylüyor. Bu arada yayıncıların pek çok kitabı yeniden basmasını sağlayacak kadar da sipariş aldıklarını belirtiyor. Border Kitap Evi'nde çalışanlar ise 11 Eylül'den beri 5 adet Kuran sattıklarını, bundan önce ise 1 Ocak'tan 10 Eylül'e kadar yalnız bir adet Kuran satıldığını söylediler.69

Haberin geri kalan bölümünde Maine halkının İslam'a olan ilgisini gösteren başka bilgiler de yer almaktadır. Örneğin, Bangor Teoloji Okulu öğrencileri, normal koşullar altında sene sonunda alacakları İslam tarihi derslerine hemen başlamak istemişler ve bunun üzerine okulun eğitmenlerinden Dana Sawyer da öğrencilerine Kuran'ı ve Hz. Muhammed'in hayatını anlatan dersler vermeye başlamıştır. Sawyer, derslerinde öğrencilerine, tüm Müslümanları terörist ilan etmenin, bir Hıristiyanın işlediği suçtan tüm Hıristiyanları mesul görmekle aynı anlama geldiğini anlatmaktadır.70 Ünlü ekonomist Jeremy Rifkin ise The Guardian'da yayınlanan 'Dialogue is Necessity' (Diyalog Şart) başlıklı yazısında, önce 11 Eylül tarihine kadar İslam hakkında bir şeyler okuyup araştırma yapmadığı için kendisinden utandığını söylemiş, daha sonra da İslam'ı öğrenme girişiminde yalnız olmadığını anlatmıştır:

Bunu söylemeye utanıyorum, ama 11 Eylül'den önce İslam'a gereği kadar önem vermemiştim. İsrail ve Arap komşuları arasındaki tarihi mücadele hakkında genel bir bilgim vardı. Bir de petrol üzerine Batı ile yaşanan mücadeleyi biliyordum... 5000 Amerikalının hayatına mal olan bu dehşet verici olaydan sonra İslam ilgimi çekmeye başladı. O günden beri diğerleri gibi ben de, İslam'ın kuralları, iç bölünmeleri, ileriye yönelik söylemleri, Hıristiyanlıkla ve Batıyla benzerlikleri ve farklılıkları üzerine okuyup duruyorum. Üstelik bu işte yalnız değilim. The New York Times'da yayınlanan en çok satılan kitaplar listesinde yer alan 15 kitabın 7 tanesi İslam'la ilgili. Kuran şu anda en çok satılan kitap. Öyle görünüyor ki, tüm dünya büyük bir sınıfa dönüşmüş.71




11 Eylül'den sonra Kuran en çok satılan kitaplar listesinde haftalarca ilk sırada yer almıştır. Atlanta Journal'da yer alan 'Kuran Her Yerde En Çok Satılan Kitap' başlıklı haberde ise, ünlü kitapçıların stoklarında İslami kitapların tükendiği, Kuran'ın ise hemen her eyalette en çok satılan kitap olduğu anlatılmaktadır.



Economist dergisinde yer alan İslam ve Batı bölümünde ise, Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki diyalog, 'Papaz ve İmam Soruyorlar: Gerçekten Kavga Etmek Zorunda mıyız?' başlıklı haber ile verilmektedir.


Ünlü ekonomist Jeremy Rifkin, The Guardian gazetesinde yayınlanan 'Diyalog Şart' başlıklı yazısında İslam'ı tanımanın ve doğru anlamanın önemine işaret etmektedir.


Müslüman Bir Lider Ulusal Anma Töreninde Konuşma Yaptı

11 Eylül saldırılarında hayatlarını kaybeden kişiler için 14 Eylül günü yapılan Ulusal Anma Töreninde, Başkan Bush'un özel davetlisi olarak Müslüman lider Muzammil Sıddıqi de bir konuşma yaptı. George Bush ve Colin Powell gibi üst düzey devlet adamlarının, askerlerin, bürokratların ve yakınlarını kaybedenlerin katıldığı tören, Ulusal Katedral'de gerçekleştirildi. Muzammil Sıddıqi konuşmasında hayatını kaybedenler için dua etti ve Kuran'dan ayetler okudu.




Katedral'de Hıristiyanlar ve Müslümanlar birlikte dua ettiler.


Amerikan Kongresi'nde Kılınan Cuma Namazları

Kongre'de çeşitli kademelerde görev yapan Müslümanların Cuma günü namazlarını kılabilmeleri için kendilerine tahsis edilmiş bir mescidleri vardır. Kongre'deki Müslümanlar ilk olarak 1998 yılında, Senatör Tom Campbell'in basın danışmanı olan Suhail Khan'ın önderliğinde sohbet etmek için ayda bir kere biraraya gelmeye başladılar. Bir müddet sonra hükümetin diğer bölümlerinde çalışan Müslümanların da katılımı ile, o gün müsait olan odada, Cuma namazları kılınmaya başlandı. Ancak topluluğun sayısının iyice artması nedeniyle artık günlük olarak bulunan müsait odalar Müslümanlar için yeterli olmuyordu. Kongre idaresi ile yapılan görüşmeler neticesinde, Müslümanlara toplanıp sohbet edebilecekleri, Cuma günleri namazlarını kılabilecekleri bir mescid tahsis edildi. Şimdi ortalama 50-60 kişinin katılımı ile Kongre'de ve hükümette görev alan Müslümanlar her Cuma bu mescidde biraraya gelebiliyorlar.72


Bush: "Kuran, Aldığım En Güzel Hediye"

Eylül 2001 g&uum

Hiç yorum yok: