Ancak bu oyunlar 1800'lerin karanlık dönemlerinde kalmıştır. Sevginin, hoşgörünün, Kuran'ın nuruyla aydınlanmanın dönemi olan bu yüzyılda, bu oyunların başarıya ulaşması mümkün değildir.
Tüm bu çevrelerin çabalarının aksine Azeriler, Türkler, Ermeniler, Ruslar ve bölgede yaşayan tüm toplumlar dostlukla, kardeşce biraraya gelecek ve büyük Türk İslam Birliği tesis edilecektir.
Dostluk ve sevgiyi temel almayan, Kuran ahlakında kesinlikle yasaklanmış olan ırk üstünlüğünü savunan, eski düşmanlıkların devam etmesini isteyen bir anlayışın ise başarı elde edemeyeceği, bu özlenen birlikteliği kuramayacağı açıktır.
Geçmişte Kafkaslar'da ve eski SSCB topraklarında yaşanan tek işgal, tek savaş, tek haksızlık, tek kıyım Dağlık Karabağ'da yaşanmamıştır. Sovyetler dönemi Türk Müslüman halkların soykırımlarının örnekleriyle doludur.
Bu dönemde milyonlarca Müslüman kanı dökülmüş, mazlum kadınlar, çocuklar, yaşlılar acımasız katliamlara maruz kalmış, on milyonlarca insan topraklarından sürülmüş, bu sürgünler sırasında milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir.
Bilindiği üzere, binlerce Azerinin şehit edildiği, Hocalı'da çok acı olayların yaşandığı Dağlık Karabağ'ın işgali de dönemin Rus yönetiminin kontrolü ve desteğiyle gerçekleşmiştir.
1928 ve 1953 yılları arasında (Stalin döneminde) toplama kamplarına toplam 30 milyonun üzerinde insanın gönderildiği hesaplanmaktadır. Bunların üçte ikisinden fazlası, yani en az 20 milyon insan bu kamplarda hayatını yitirmiştir.
Bunların büyük bölümü Türk Müslüman halklardır. Yalnızca Stalin döneminde yaşanan katliamların rakamları şöyledir:
Yargılamadan hapsedilen on binlerce rehine ya da insanın kurşuna dizilmesi ve 1918-1922 yılları arasında ayaklanan yüz binlerce işçi ve köylünün katledilmesi;
5 milyon insanın ölümüne yol açan 1922 açlığı;
1920'de Don Kazakları'nın ortadan kaldırılması ve sürgüne gönderilmesi;
1918-1930 yılları arasında on binlerce insanın toplama kamplarında öldürülmesi;
1937-1938 yıllarındaki Büyük Temizlik sırasında 690.000'e yakın insanın ortadan kaldırması;
1930-1932 yılları arasında 2 milyon "kulak"ın (ya da kulak oldukları iddia edilen kişilerin) sürgüne gönderilmesi;
1932-1933 yıllarında 6 milyon Ukraynalının kasıtlı olarak yaratılan açlıktan kırılmasına seyirci kalınması;
Önce 1939-1941 yılları arasında, ardından da 1944-1945 yıllarında yüz binlerce Polonyalı, Ukraynalı, Baltıklı, Moldavyalı ve Besarabyalının sürgüne gönderilmesi;
1941'de Volga Almanlarının sürgüne gönderilmesi;
1944'te Kırım Tatarlarının sürgüne gönderilmesi ve çaresizliğe terk edilmeleri;
1944'te İnguşların sürgüne gönderilmesi ve çaresizliğe terk edilmeleri.
Kırım Türklerini gemiye doldurup Karadeniz'in ortasında ölüme gönderen, trenler dolusu Ahıska Türkü'nü acımasızca katleden, binlerce Kırgız Türkü'nü katledip toplu mezarlara dolduran,
Türk devletlerinin bayraklarını yasaklayan, dillerini konuşmasını engelleyen, dinlerini yaşamalarını baskı altına alan, camilerini kapatan, din adamlarını öldüren, Dağlık Karabağ'da yaşanan kıyımlara göz yumup destekleyen Rusya'nın, bugün Azerbaycan'la arasındaki ilişkiler son derece yakın ve iyidir.
Böyle olması da son derece doğaldır. Çünkü geçmişte yaşanmış olanların geçmişte bırakılması, düşmanlıkların sürdürülmemesi, hataların affedilmesi, hakkın helal edilmesi İslam ahlakının gereğidir.
Eğer geçmişte yaşananların hesabı sürekli gündemde tutulacak olsaydı, o zaman Azerbaycan'ın Rusya ile iyi ilişkiler kurması hiçbir zaman mümkün olmazdı. Oysa Sovyetler döneminde yaşanan katliamların ve sürgünlerin sorumlusu bugünkü Rus hükümeti değildir.
Büyük bir devlet olan Rusya'nın geçmiş yöneticilerinin yaptıklarından bugünkü tertemiz insanlar sorumlu değildir.
Biz onlara sevgi ve şefkatle yaklaşıyor, onları dost olarak görüyoruz. Dolayısıyla Azerbaycan'ın günümüz Rus Hükümetiyle iyi ilişkiler kurması da doğru bir harekettir.
Benzer bir yakın ilişkinin Azerbaycan ve Ermenistan arasında kurulmaması için ise hiçbir sebep yoktur.
Eski Rus yönetimlerinin milyonlarca Müslüman Türkü katletmesini affeden Azerbaycan, elbette Ermenistan'ın da geçmişte yaptığı yanlışları affetme büyüklüğünü gösterecektir.
Tekrar hatırlatmak gerekir ki, Ermeniler Kitap Ehli olan insanlardır. Tıpkı Ruslar, İsrailliler, Gürcüler, Ukraynalılar ve Türk İslam Birliği şemsiyesi altında yer alacak diğer devletler gibi. Müslümanlar Kitap Ehli'ne karşı şefkatle ve sevgiyle yaklaşmakla yükümlüdürler. Onlar bize Hz. İsa'nın ve Hz. Musa'nın emanetidirler.
Bu emanet başta Peygamberimiz (sav) dönemini olmak üzere, 4 Halife döneminde, Selçuklular döneminde ve Osmanlı döneminde en iyi şekilde korunmuştur.
Bugün de onları en iyi koruyacak olan Türk İslam Birliği olacaktır. Türkleri bölünmüş olarak tutmak isteyen,
Türk İslam aleminin birleşmesinden müthiş çekinen, Türk Milettinin karşısına sürekli suni düşmanlar çıkarmak ve böylelikle Türk İslam Birliği'ni imkansız hale getirmek isteyenler bu gerçekleri unutmaktadır.
Ancak Türk Milleti bu gerçekleri çok iyi bilmektedir ve bu oyunların hiçbirine gelmeyecek güçlü bir ferasete sahiptir.
Türk İslam Birliği pek yakın gelecekte tesis edilecek, Türk İslam alemi tıpkı Asrı Saadet döneminde olduğu gibi dünyayı Kuran'ın nurunun, Allah sevgisinin, merhametin ve şefkatin ışığıyla yeniden aydınlatacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder